Ben gölgesine yazılmış bir roman taslağı saklıyorum evimde. Diyor ki sonunda "söyledim burada, onu sev."
Parmak uçlarımın üşüdüğünü hissediyorum. karnımın içinde bir kıpırdanma var. elimle bebeğimi sever gibi heyecanımı dindirmeye çalışıyorum, sanki kendimi okşasam dinecekmişim gibi. oysa yıllar önce de bilmiştim, bu anların teskini kabil değil.
köşeyi dönünce erik ağacımı görüyorum. eskisinden büyük. dalları budanmayalı yılları geçmiş. ben oraya yaklaştıkça sanki bir şeyden saklanıyormuşum ve biri beni görecekmiş gibi korkuyorum. halbuki o günlerin uzaklığını biliyorum. gidip ağacıma dokunuyorum. yine küçük yapışkan damlacıklar damlıyor üzerime. hala hastalıklı. altına oturuyorum. bacaklarımı karnıma çekiyorum, çenemi dizlerime koyuyorum. tam buradaydı, yaz yağmurunu beklerken. bir defter değişmişti, 3. şahsın yanında. yazdıklarımdan değil. o defteri hala saklıyorum. gözlerimi kapatıyorum. sarı bir gül hatırlıyorum. sevdiğim son gül.ayrılık denmişti ertesi gün, bu sefer erik ağacımın yanında. anlamamıştım. şaşkındım. gözlerimi açmıştım. yol bomboştu, ışıklı yolum. sonra gölgeye bakmıştım, gölge gitmişti. unutmak mümkün değil.
ayağa kalkıp eski kitapçıma gidiyorum. yıllar burada da geçmiş. eskiden sesimizle bile doldurduğumuz kitapçı, bomboş şimdi. başkası var kapıda, aynı taburenin üzerinde. selam verip içeri gidiyorum. belki bir anlık sinirle buraya verdiğim kitapları bulurum ümidiyleyim. tam 6 yıl sonra. bir ümit. rafları karıştırıyorum. 1 saat sonra bulabildiğim tek kitap. hiçbir şey için geç değil.
"Hepsi yaşandı, bitti. Zamanları birbirine karıştı, tek bir zaman gibi oldu
Şimdi anlatmaya, sıraya koymaya, çözmeye çalışıyorum.
Hepsi bittikten sonra."*
Benden başka bu kitabı okuyan olmuş muydu? sayfalara benden başka dokunan? içinde unuttuğum bir şey var mıydı? benden başka altını çizen?
kitabı hemen satın alıyorum. çocukluğumu almış gibi. elimden o da gelseydi yapardım elbet, erik ağacımın altında. şimdi sayfalarla yetinmek şart, yetiniyorum.
"Anlatabilirim artık. Anlatmak istiyorum. Saklanması için sebep kalmadı."*
az ilerideki parka gidiyorum. eskiden okul çıkışları gidip soluklandığımız. Hafta içleri saat 6'da, cumartesi günleri öğle saatlerinde hiç sözleşmesiz bulunduğumuz yer. yağmur altında ıslandığım, umursamadığım, güneş batarken "ne zaman güneş batarken bu renk olsa, bu anı hatırlayacağım" diye düşünüp bunu hiç söylemediğim, son kahvaltı, çam ağaçlarının bırakılıp gidildiği yer. kalbim sıkışarak oturuyorum. kitap elimde. yalnız altını çizdiklerimi okumak için geldim buraya, bir ömrü okur gibi geçti gözümün önünden geçmiş. şimdi sızlıyorum asıl, onca yıl nasıl geçmiş?
"Yeşile hasretim Selim Bey"*
Burada bir roman yazıyordum. bir gölgeye yazılmış siyah bir roman. küpe çiçeklerinin yanında. bir saç bandım vardı, kırmızı. uzun örgülerimle taktığım, kırmızı yeleğimle sevdiğim en çok. ilk romanımı o zaman yazmıştım. kırmızı saç bandımla küpe çiçeklerinin yanında. şimdi sıraya dizmeye kalktığımda gölgeyle karıştırıyorum her birini. siyah gözlü bir gölgeyle. buğulanıyor her şey, gözlere bakmaya çalışırken, sonradan anlıyorum ki bu bir gölge değildi. roman siyah değildi. roman yeşildi. Yeşile hasretim Selim Bey...
"Ama insan niye öyküler, romanlar yazar? Kuramadığı hayat için?"*
o an bir kez daha anlıyorum. yıllar önce altını gök renginde çizdiğim bu cümle bana her şeyi özetliyor. bunca yazmaklar, gölge sandığım romanlar. her şeyin özeti. oysa ben içten siyah göz sanmıştım.
"O güzel günler geçip gitti diye üzülme, kim söyledi sana o günlerin güzel olduğunu? Sen uydurdun
Ne gençlikte, ne sonra. ilk aşkla başlar ayrılık. ayraç kapanmadı daha, yeniden başla.
Yeniden, yeniden!"*
*Selim İLERİ-Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak
*Selim İLERİ-Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak