20 Kasım 2018 Salı

Yokluk



Ne düşünüyorsun dedim. Hiçbir şey dedi, her şeyi düşünüyorum. Yok olmakla ilgili, hiç var olmamak. Masada şarap  koktu. Bu muydu her şeyi düşündürten? Rujunu sildi, abartılı rujunu, kollarındaki mor pullar sallandı. Buraya ait değildi. Yok olmak da buraya ait değil. Bu masaya. Belki şarap. Bu adam da mora yakışmıyor örneğin, pullar kadına, masa bana. Neden buradayım. Ruj silindi, bardakta kaldı izi. Her şey böyle iz bırakıyor. Yıkadığında bir zamanlar ruj izli olduğunu düşünüyorsun. Mor pullar zihninde sallanıyor. Aklıma adam da geliyor, yokluk. Kaypaklığı. Buraya ait olmayan ben miyim? Mor pullu kadın mı? Masadaki 3. şahıs mı? Buraya en ait olmayan şarap mı? Masada tek olan yokluk mu?

Morlu kadının suçu yoktu. O adamı, o masaya, ben oturttum. Böyle okusun. Böyle okuyun bu cümleyi. O kadın, o masaya, benim için oturdu. Virgüllere dikkat etsin. Moru severdi. Ruju severdi. Hoş kahkahaları severdi ama adam ona "huş" dedi. Mazallah, yanlış yorumlar masada uçuşurken bana da değerse? Böyle kahpeydi. Biliyordum. Ben ruj sürmemiştim. Bu ruj sürenin suçu muydu? Adamın bunu önemseyeceğini biliyordum, benim suçum. Kulağıma eğilip "Rengi çok güzel." dedi. "baktım" demek istemişti adam. "Baktım, kafan karışsın." önemsememiş gibi yapmıştım. Kadın ter kokuyordu ama belki de ben bunu istemiştim. Kaçıncı işiydi, ne fark eder. Benim için gelmişti. Ben istemiştim. Adam kulağıma eğilip "Kokusuna bak." demişti. Bu yeterdi. Demek açıktı, demek alıyordu, algılıyordu ve bunu istiyordu. her şey netti. Benim suçum mu? Moru sever miydi, ben sevmezdim hem de pulluysa ve kadın kırmızı ruj sürmüşse. Adam için fark eder miydi? Nasılsa diyecekti, onu en iyi ben tanıyorum. Yalancı ve hala kahpe. Morlu kadın beni anlıyordu. Pullar sallanınca bana baktı. Orada olmadığımı anladı. Kalkmak istedi. Onu ben tuttum. Işıklar vurdukça nasıl yaşlandığını düşündüm. Uzun zaman olmuş. Saçları mısır sapı gibi, dokunsam hepsi kırılıp düşecek. Oysa buraya ilk geldiğimde daha diriydi. Adam da yaşlandı. 12 yaşımızda değiliz. Bir rüzgar çarptı, yüzüme. Bunu da böyle okusun. Rengi değişti, beraber bunca yıl. Siyahlaştığını gördüm. Masa gibi. Bunca yıl. Yoklukmuş aslında, pulların sesi, ışıklar. Yıllar da böyle miydi?

Işık pullara değdi. Başka şeyler konuşmadık. Uyum yoktu. Onlar birbirini bu zamana kadar ismen tanıyordu. Lüzum var mı? Kadın saftı, moru çıkarınca, ruju silinince bir küçük kız çocuğu gibi kaldı. Adam kirliydi, gece üzerini çıkardı; çeketini (o böyle derdi), kravatını (kıravatını niye takmıştı?), kemerini söktü, pantolonunu indirdi, atleti kaldı. Siyah iç çamaşırı kaldı. Atletini çıkardım, siyahı da. Beni tanıyor öyle mi? Şu masa, şu içmediğim şarap, şu mor renk, hiç sürmediğim ruj, masadaki yokluk, bu anadan doğma halin şahidim olsun ki hiçmişsin.

Ne düşünüyorsun dedim kendime. Hiçbir şey dedim bir de, her şeyi düşünüyorum. Yok olmakla ilgili, hiç var olmamak. Masada şarap  koktu. Beni yok saymış, o hiç yoktu.