12 Nisan 2014 Cumartesi

Yazdıklarımın basılı halini yüzüm kızarmadan okuyabileceğim zaman geliyor mu?

Sylvia'dan ve Fatma Aliye'den sonra incelediğim Virginia Woolf yazımın sonlarına geliyorum. Okuduklarım ve günlükleri beni hayli doyurdu bu zamana kadar. İşlerimin sonlarına gelirken, kitabımın altını çizdiğim yerlerini okudum ve birazdan fotoğrafını koyacağım cümlenin içime nasıl tercüman olduğunu düşündüm.

Tam o sırada arka fonda Bambu'nun olduğunu, son 2 harfinin gözüktüğünü gördüm. Ben de tüm ismi aldım. Bambu ise, bizim dergimiz. Tam 3 yıl önce filizlenen ve 1 buçuk yaşındaki bebeğimiz. :) Üstelik bu sene sadece dergiyle kalmadı! ne güzel etkinlikler yaptık. Örneğin kadınlar gününde "Kadına Ait Bir Oda" etkinliğimiz mükemmeldi! :) Sonra TRT radyo'dan gelen davetimiz, söyleşilerimiz... Ve belki de en heyecanlısı 15.04.2014 tarihinde yapacağımız ODED etkinliğimiz... Sonra 10 Mayıs'ta Nazım günümüz ve neler neler! :)))

Hem de etkinliklerimizin özetlerini facebook daki Bambu Dergi grubumuzdaki kısa filmlerden görebilirsiniz, ben hazırlıyorum da hepsini :)


8 Nisan 2014 Salı

8000 ziyaretçim adına...

Çok güzel değil miyiz biz böyle? Bize dokunmasın kimyasallar, deneyler, sunumlar, projeler... Biz şuan özümüzdeyiz... Et yığını değiliz biz... Tek gayesi yaşamak olanlardan değiliz...



6 Nisan 2014 Pazar

Sylvia'dan Elif'e, rüyalarla mesaj var...

" 1953. İlk intihar girişimimin sonrasında gördüğüm tedavilerin ters teptiği, beni amacının tersine kötüye sürüklediği doğrudur. İnsanlardan da böyle biriyle arkadaşlık yapmalarını beklediğim ve karşılığına da katlandığım doğrudur.

4 kız arkadaşız. sahneye çıkıp şarkı söyleyen grup son şarkılarından önce dinleyicilerden birini seçecek ve o kişi hazır olunca beraber söyleyecekler. Şok tedavilerimin sonrasında odaklanmak zor olsa da seslerinden bir an bile ayıramadım gözlerimi. Bu  yüzden mi seçtiler beni? Yanımdaki 3 kızın beni nasıl kıskandıklarını, bunu benden beklemediklerini biliyordum. Sonra birden saçlarımı ördüler, upuzun saçlarımı. dizimin altına gelen eteğimi iyice indirdiler aşağı. Kıpkırmızı ruju sürerken çok çok güzel olduğumu da sayıklayıp gönderdiler beni.

Sahneye çıkmadan önce bana bir kaç dakika verdiler. Saçlarımı açtım. Tek tokayla sol tarafı yukarı kaldırarak toplayıp sağ tarafı serbest bıraktım. Eteğimi düzelttim. Kısa topluklu siyah ayakkabılarıma güvenle basarak sahneye çıktım.

Sanki az önce o küçümsedikleri ben değildim. Sanki sabah şok tedavisi gören, cennetle arasında sadece bir adım olan, yüzü mezarlığa benzeyen ben değildim. Şarkım bittiğinde kızlar oradan çıktılar. alkışları duymadılar bile.

artık ben anlatsam da inanmazlar zaten."

Bunları Elif''in rüyasında görmesini sağladım. Beni daha çok hissetsin diye.

Bundan güzel bir çağrı olabilir miydi?


ben onun servetiyim serveti!

5 Nisan 2014 Cumartesi

"İlk evimiz unutmuş bizi."

2 yıldır inceliyorum Sylvia'yı. Bana söyleşimde "nasıl olmak istersin" dediklerinde "Sylvia olmak isterim." diye cevaplayacak kadar içimde benim. Rüyalarımda görecek kadar hatta. Evet bir Sylvia olmak kolay değil. Peki ya Ted olmak nasıl olurdu?

Biliyoruz ki o gecenin tek sorumlusu Ted. Peki o sorumluyu yaratan Sylvia'nın zihni değil mi? Zaten o geceden önce 2 kez girişimde bulunmuş birinin suçunu Ted'e atmak da ayıp olmaz mı?

"İlk evimiz unutmuş bizi." yazmış Ted Doğum Günü Mektupları'na. daha ne çok şey yazmış hatta... Oğlunu da Sylvia gibi intiharla kaybettiğinde de ne hissettiğini düşündüm öbür dünyadayken. Ve Sylvia'yı aldattığı  Assia Wevill'inde kızıyla son uykusuna uyuduğunda neler hissettiğini...

Bu dünyada Ted olmak da kolay değil gözüm... Hele o kitabı bitirdikten sonra daha bir zor ki...


2 Nisan 2014 Çarşamba

Elif'ten sonraya

Bir an önce yarının gelmesini istediğimiz günlerde güneşin bir türlü batmaması gibi, bir süredir uykularımı geceye teslim edemeyişim çoğaldı. Bunun sebebinin kulağımı parçalayan sesler olduğunu biliyorum. Havada ulu orta salınan bir tozun, masamda duran demir kaşığın üstünde oksijenle çarpışıp reaksiyona giren atomun ve hatta çayıma koyup çöpe henüz atılmayan limonumun yavaş yavaş küflenişinin sesi bile uyutmuyor beni!

Sabahları ise yanmak tam bir azap. Üstelik güneş penceremin önünde parlardı bilseydi o azabı. Gece yatarken kurduğum 10 adet çalar saati, sabah olunca tek tek kapatıp uyuyorum ve uyandığımda bu kapatışa dair bir anı bile hatırlamıyorum. Sonra geç kalınan kişiler, sonra aramayı unuttuklarım. Bunların hepsi nedenidir o ağzımdan kaçırdığım cümlenin.

"Ve sonra, o öldü."

Kendimi düşündüm. Sırt üstü yatıp yorganı kafama kadar çekip bir ölünün yerine koyarken kendimi. Sonra omzum açıldı yorganın içinde. Bir omzu düşündüm. Ben bir omuz olabilseydim bir dost mu bir sevgili olmayı mı isterdim mesela? Hiç gösterilmemişcesine kapalı mı durmalıydım gelecek bir kişi için, yoksa nasılsa bir omuz olduğum için herkesin görmesine izin mi verilmeliydim? Ben bir omuz olsaydım siyah olmak mı isterdim, ben bir omuz olsaydım beyaz olmayı mı dilerdim? Bir yağ bezem olur muydu; büyük siyah bir ben, biraz tüy? Geniş mi olmalıydım yoksa dar mı?

Ben bir omuz olsaydım kimin omzu olmak isterdim?

Bunu düşününce derinden sarsıldım. Kefenimi kaldırıp kitaplığıma yöneldim. Elsa'yı aldım. Aragon'u yeniden yeniden bağışladım kendime. O cümlelerde yatan hazinelerle tekrar zengin oldum, tekrar doydum sunduğu ziyafette. Elsa'yı gördüm. Benim yatağımda sırt üstü yatıp omzunu açan Elsa'yı. Bembeyaz ve zihninde aslında başka adamlara ait düşünceler de barındıran Elsa'yı. Yine de sadıktı Aragon'a ama. Sonra Aragon baktı o omza. Saatlerce izledi çıplaklığı. Bu bakış bile yetti Elsa'ya, kendi güzelliğinden emin olup doymaya. Sonra kavuştu istekleri, zaman geçti. Onların doyumlarını izledikten sonra kaçırdım ağzımdan o cümleyi.

"Tüm bu güzel şeyler yaşandı. Ve sonra, o öldü."

Kitabımı kaldırıp bir mektup yazdım. Her kelimesi aynı harflere çıkan ve baştan aşağı "vazgeçebilirim" yazan bir mektup. aralarına anlamsız sayılar da eklemeyi ihmal etmedim. Biraz da tarihi gün ve ay isimleri. "Vazgeçtim"yazdıkça daha çok inanırım gibi geldiği için tekrarladım defalarca. Bu bir veda mektubu olabilirdi. Dünyaya, herkese veya herhangi birine olabilirdi. Bunu neden yazdığımı şuan bilemiyorum. 

Sonra bir cümle yazdım mektubumun çok az yer kalmış olan sağ alt köşesine. 


Ve sonra o öldü...
Elif Külah...