17 Haziran 2017 Cumartesi

Çiçekçiler çarşısında ölüm




12.06.2017 Anısına
Karşıyaka Mezarlığı

Bak bu rüyada herkese anlatamadığım yerler var.



Çiçekçiler çarşısını geçip sola dönünce geldiğin evimizde babanemi kaybettiğim an; bilirsin dedemi gömdüğüm an aklımdaydın; aklıma düştün, çiçekçiler çarşısından sola dönünce. Serin ve yeni kazılmış toprak, taze ölü kokan toprak ve bilir misin babanemi ellerimde kaybetmiştim. Önce alt dişlerini çıkarmıştım, titreyen yüzünü ellerimle tutup, henüz yaşarken, ölür diye korkarak. Sonra üst dişlerini çıkarmıştım, kapanmayan çenesinden, bir an yeniden uyanır diye umarak. Babanemi ellerimde kaybetmiştim, ellerini ovup "geçti bak." diyerek, öldüğünü bile bile ama korkmasın diye "düzeldin bak." diyerek, yetişemediklerini bile bile "ambulans geldi bak." diyerek. Babanemi ellerimde kaybetmiştim, çiçekçiler çarşısından sola dönünce, şiş karnına bıçak koymadan önce, yüzünü krem çarşafla örtmeden, çenesi ve başını annemin beyaz eşarbı ile bağlamadan, üst dişlerini çıkarmadan önce, babanemi ellerimde kaybetmiştim. "ne düşünüyorsun?" diye sormadığım günden 1 gün sonra, "kötü sabahlar akşama kavuşmaz kızım" dedikten 1 gün sonra, karnı ne kadar şişti diye düşündükten 1 gün sonra babanemi ellerimde kaybetmiştim.

İşte bilir misin, yurt dışından neden dönmüştüm, bütün planlarımı neden iptal etmiştim, hastanelere neden koşmuştum, tekerlekli sandalyeleri taşımaya nasıl alışmıştım, sonda ve mama takmayı nasıl öğrenmiştim, ondan önce bir hastayı yarası olmasın diye o yatakta ne kadar çok çevirmiştim, burundan beslemeyi nasıl hazmetmiştim, delinen mideden mama vermeye nasıl alışmıştım, yatak kokusuna nasıl dayanmıştım, cihaza bağlı olmasını nasıl kaldırmıştım, burnundan gelen sesleri dinlemeye ve ses gelmediğinde korkmaya nasıl dayanmıştım ve bilir misin tüm bunların içinde seni nasıl hep anmıştım.

İşte şimdi sen, çiçekçiler çarşısından sola dönüp babanemi gömmeden 1 saat önce evime geldiğinde, seni yoldan geldiğin için banyoya soktuğumda "sana sarılmadığım bir görüşme istemiyorum." dediğinde, "benim bornozumla kurulan, sana sarılmış gibi olurum." dediğimde, seni özlediğimi ama çok özlediğimi bir kez daha anladığımda, babanemi gömdükten sonra deniz kenarına gittiğimizde, o deniz kenarında bizim mutlu tek ve son fotoğrafımızı çektiğimizde, içimin nasıl yandığını anlamak için düşün ki babanemi gömeli 5 gün olmuş.

"Bir gün bir yerlerde benim de öleceğim var. Havada salınıp duran bu gerçekler yok sayıldığında varlıklarını kaybetmiyorlar. Senin kurulandığın bornoza sarıldığımda sana sarılmış olmuyorum. Kurguların gerçek olmadığı bir hayat söz konusu, seninle o denizde boğulabilirdik hatta o mezara seninle beraber bile girip yatabilirdik. Seninle beraber ölebilirdik, hayatlarımızdan vazgeçebilirdik, insanları yok sayabilirdik seninle beraber. Göklerde uçabilirdik, sularda yüzebilirdik, dut yiyebilirdik, "bahçelievler kaderimiz." derdin, bahçeler olabilirdik. Mutlu olabilirdik seninle,
babanemi gömmeden önce."

Babanemi gömeli 5 gün olmuş, bornozum kuruyalı 4.Ben babanemi banyo kapısının önünde ellerimde kaybederken, dişlerini ellerimle çıkarırken, ben bir kaybımda daha aklıma ilk seni getirirken ve seni koklamayı her gün diler ve bunun için her gün dua ederken, ölüm... göklerden yer beğen. Biliyor musun ben seni hiç unutmadım. Bir gün seninle rüyalarda değil gerçekten sarılacağız. Bana sarıldığın bir görüşme olduğunda, biliyorum, o gün ölmek ayıp değil.*


*Nazım Hikmet-Tahir ile Zühre Meselesi
Şarkı: Nazan Öncel-Geceler Kara Tren

8 Haziran 2017 Perşembe

İşkence Bahçesi


İŞKENCE BAHÇESİ

Elinde yıllardır sakladığı kuru çiçeklerle dolu, özenle kurdelelere sardığı kutuyla oturdu. Başını kaldırıp göğe baktı, uzaklarda yağmurlar. Görmese daha iyiydi, telaş yapacaktı şimdi. O gelene kadar bulutlar da yetişir, dökerler kendilerini kendi gibi diye düşündü. Bilemedi bu sefer 1 saat mi beklerdi, 2 saat  mi beklerdi, belki 3 saat ve sonunda onu başkalarıyla görürdü belki. Bir kez daha yüzüne bakabilmek için beklediği gül bahçesinde, şimdi bu kutuda o günden ve o bahçeden de bir kuru gül var, saatler sürmüştü bekleyişi. Hayatının o döneminde gülleri sevmezdi ama ne için? Gül şerbetleri içmezdi, gül sularını kabul etmezdi, gül rengi bile giymezdi. Gerçekten, ne için? Bir mayıs için mi, bir haziran, bir şifa hastanesi yüzünden mi, yağmurdan mı, şimdi şurada duran buluttan mı, kim için?

Bekleyişi 1 buçuk saat sürdü. Yağmurlar yağdı bu sürede, bulutlar başka yerlere bile akıp gitti. Bir şeylerin eskidiğini düşündü. Eldiveninin eskimesi gibi, kol saatinin kordonunun renginin değişmesi gibi, saçlarının uzaması gibi, kestirmesi gibi. Bir nisan yağmurunu bekler gibi, yoksa mayıs mıydı, bekleyişin bile eskidiğini düşündü. Eski hazzının kalmadığını, sabrının bittiğini, kutusundan bile bir gül gibi soğuduğunu hissetti. Kurtulmak için bir neden bulmaya çalıştı, bugün, 1 buçuk saat sonra o geldiğinde hayatına 12 sene önce bıraktığı, kaldığı yerden devam edebileceğini. Bugün bu kutuyla birlikte kurtulabilirdi, bir gül sevebilirdi, kuruyan dallar yeniden yeşerebilirdi, gülebilirdi, birilerini sevebilirdi; yağmurlardan sonra, 12 yıldan sonra mutlu olabilirdi.

Bekleyişi 1 buçuk saati geçti. Geliş yine aynı kaypak gülüş. Sanki 1 buçuk saat önce buluşmak için sözleşmemişlerdi. Ellerinden ıslak eldivenlerini sıyırdı onu görünce, avuçlarıyla yanaklarını kontrol etti, 12 sene sonra bile nasıl bu kadar heyecanlandığına şaşırdı. İşkence gibiydi his aslında. Ne için?

Aynı kaypak gülüşle gelmişti işte. Yanına bile oturmamıştı, yağmur döküldüğünden ve hatta sanki o yağdırmış diye azar bile işitmişti. O bekletmiş gibi, 1 buçuk saat. Gül bahçesine gideceklerdi, öyle isteniyordu. Yağmurdan korunaklı, sırf bu yüzden mi? Gül bahçesi, işkence bahçesi.* Gitmek istemedi, istemiyordu. Direndi. Direnmeye çalıştı. "Ben seni sevmiyorum ki." dendi, "Neye güvenerek bu ısrar?"

Kurtulmak istedi, bu sefer, bu yalandan da. Kaç kez denediği, yapamadığı, ağlasa da, düşünceleri değişse de, kirlense de hepsi.

"Okuduğum kitaplardan, dinlediklerimden bir çok şey hatırlıyorum. Hiç unutmadım. Niye unutayım ki, hepsini sakladım. Bir havuz gibi, içinde yüzdüğüm bir havuz gibi biriktirdim hepsini. Gönlümdeki boşluk gibi havuz. Başında beklediğim, kaçıp gitmek istediğim hatta kaçıp gittiğim zamanlar oldu. Her seferinde geri döndüm. Evim gibi, doğduğum yer. Sen. Şimdi bu havuzda, bir zamanlar benim dinlediğim şarkıları başkaları dinliyor. Gül bahçesinde. İşkence bahçesi. Ve sen bile isteye
aslında bildiğimiz, aramızda hep bulunan o gizi, benim sakladığım bu gizi savurup durdun. İşkence gibi. Ne için? Kurtulmak istesen giderdin, ben gül bahçesinde seni 3 kere affettim, kalmak istesen affedebilirdin. Ama korkan sendin. Köpekten korkar gibi. Vehimlerinin içinde harcanıp gittin. Hain. Bak şundan sonra gül bahçeleri benim dostumdur, güller, gül şerbetleri, gül kokuları, gül renkleri en yakın arkadaşımdır benim."

Eldivenlerini bıraktı yanına, ellerini uzattı.

"Bak, bu seninle aramızdaki giz. Öyle say. Fırlatıp atıyorum ki önüme yol açılsın. Senin bunu da yapacağın yok. Yazık ki bir ömrü ziyan ettin. Ne için, kim için?"

Konuşması 1 buçuk saati geçti. Gitsin istedi. Yorulmuştu. Elleri yorulmuştu, dünyaya bakış açısı, yanakları, kutusu, içindeki kuru çiçekler, gül bahçesinden kopardığı gül ve 12 yıl. Bundan sonra gülleri seveceğine söz verdi. "And olsun, gülleri seveceğim, beni ne olur bırak."

Kutuyu bıraktı. Biriktirdiği hatıraları. Elinde olsa şarkıları da bırakırdı ve kokuları. Eldivenleri aldı. Son kez çıktı sesi kutusunun yanında:

"Gül bahçesini sen de unutamazsın."


*Selim İleri-Destan Gönüller
Şarkı önerisi: Fikret Kızılok-Kalbim