5 Nisan 2020 Pazar


"Ve gülümse şimdi, bebeğim."




Şaşkındım, sen beni görmemiştin. Ben bütün o büyük parçaların arkasında, kameralar, ses cihazları, büyük ışıklar. Nereden bilebilirdin, asıl ben nereden bilebilirdim. O kameralardan birinin arkasında, hepsini gördüm, senin göremediklerine şahit oldum.

Kız senin öğrencindi, gerçekte. Sana aşık. Kimse anlamamış, o çekimde seçilebilmek adına nasıl çaba vermiş, ne dualar etmiş. Düşünsene seninle bir tanıtım filmi, sana geliyor, yürüyor. Bir şeyler söyleyecek. Toplamda 10-15 saniye. Ama bütün o seçmelerin aksine, bir türlü yapamıyor, beceremiyor, senin karşına gelince, sen ona yürürken, sen ona uzaktan gelirken. Ben görüyorum. Yanakları kızarıyor. İşte şimdi anlaması lazımdı, diye düşünüyorum. Sen hala uzaktasın, anlamıyorsun. Ben anlıyorum. İşte bu.

Mola veriyoruz. Herkes gerilmiş, bu muydu seçtiğiniz kişi, diye geriliyor kimileri. Ben kameramı kapatıp çantamı alıyorum, sigara içeceğim, sanki beynim bulanıyor. Bir filmde demişti, buna kader mi dersin, yoksa öyle alelade bir tesadüf mü, tesadüf mü gerçekten. Buna karar vermek zor. Düşünmem lazım. Karar vermem.

Sen asıl sahneye geliyorsun, sorun ne, ben hala neden gelemiyorum diye soruyorsun, ben uzaktan bunu yalnız el hareketlerinden anlıyorum. Unutmamışım. Bir kol düğmen eksik, görüyorum. Ekip bir müzik açıyor, kız biraz heyecanlı, kafamız dağılsın, gerilmeyin. Sen o şarkıyı seviyorsun, biliyorum. çok seviyorsun. duvara doğru geçiyorsun. Bir sigara çıkarıyorsun, sanki şarkıyla doyar gibi, ben doyduğunu da görüyorum. Ekip müziğin sesini daha çok açıyor, sen daha hızlı doyuyor, zehir akıtıyorsun. Ben sigaramı atıp yanına doğru yürüyorum. O sırada telefonunu çıkarıp şarkıyı ve seti kameraya çekmeye başlıyorsun. Ben yanına geliyorum. Duvara yaslanıp sana bakıyorum. Bu bakışı bir filmde görmüştüm, sana niye hiç öyle bakmadığımı düşünmüştüm. Sen o an, beni görünce mutlu oluyorsun. Bunu görüyorum ve bu sefer o kamera da bunu kaydediyor. Bana nasıl baktığını. Şarkının aynı yerini mırıldanıyorsun. Sigaranı atıyorsun. Kamerayı kapatıyorsun, gülüşün de düşüyor. Yine, ve yine sanki ben orada değilmişim, sanki aslında hiç aslında can atmıyormuşsun gibi, hiç merak etmiyormuşsun gibi. Arkanı dönüyorsun. Neyseki bu sefer bir kayıt var diye düşünüyorum. Benim değil ama senin gerçek yüzünü göreceğin bir kayıt.

Bir de o kız görüyor bizi. O da her şeyi anlamış. Şarkı bitiyor, ekip toplanıyor. Ben kameramın arkasına geçiyorum. Sen artık gerginsin, O başını kaldırış, dudaklarındaki o hal. Ne istediğin belirsiz. Kızı da anlıyorsun, ona yaklaşıyorsun. Kız daha çok heyecanlanıp güç alıyor. Mutlu. Yarın ben oradan gidince neler olacak?
"Ve uğraşmak anlamsız,
yüzündeki yabancı"

Önerilen ve sette çalan şarkı: Cem Karaca-Islak Islak
Esinlenilen hikaye: Sultan ve Asiye

17 Şubat 2020 Pazartesi

"Pırıl pırıl bir ilk bahar gününde

İlk aşkının gerçeğinde düşünde

Bir burukluk varsa eğer içinde
Yaşlı gözlerle bana gelip sakın üzülme yavrum
Böyle büyür insanlar; ağlamak çare değil
Zaman değirmenini durdurmak kolay değil." *

Ben bu yollara düşeli yaklaşık 30 yıl oluyor. İstanbul'dan çıkıp düştüğümüz İzmir yolları, daha kundakta ve 8 ay, annemin karnında ne kadar büyüyebilmişşem. Küçük, hep küçükmüşüm, sana bir gün bunları da anlatırım.
Sonraları karlı Erzurum, hep İzmir'e, karanlıkta ve gündüz, sabaha karşılar, akşam üzeriler. O günler hafızamda birikebildi, hem bak buralarda bizim de Ankara molalarımız vardı, teyzemde çay içer, çay bitince kuzenlerimle balkona çıkıp gökyüzünde uzay aracı arardık. Birinde çok hastaydım. O günü de konuşuruz seninle belki.
12 yaşımda Ankara'ya geldim. Sanki 12 yıl geçmemiş öncesinde, ben Ankara'da doğmuş gibiydim. Yine İzmir yolları, benim için çok daha zor, hala içim ağrır hatırladıkça. Sabahları bir benim fark ettiğimi sandığım buz mavisi yollar, çok turuncu ağaçlar. Kaderime yazılmış gibi.
27 yaşımda İzmir'e taşındım. En kaçtığım, en bıktığım, bir yandan çok bildiğim ama hep uzak hissettiğim şehir, nasıl da yuvam olmuştu. Bunu niye kendime yediremedim, Ankara'ya sırtımı dönmüşüm ve ihanet etmişim gibi neden hissettim bilmiyorum. Sabaha karşılar, artık gökyüzüne bakıp "benim burada ne işim var?" diye ağladığım saatler olmuştu. Baban kapının önüne gelene kadar hep hep yalnızlık hissi, yalnız o gelince geçen ümitsizliğim. Yollar tersine dönmüştü, artık çıkışım İzmir'dendi. Çok nadir güzel anlar için geçtim o yılları, hep ama hep korkularla, kötü anılarla dolu benim için 3 yıllık yol maceralarım. Sonra bir gün, belki tek güzel hatıra, sonra bazı şeyler boyut değiştirdi. Sanırım boyut değiştirenleri de senden hep gizleyeceğim.
İzmir'den çıkıp Ankara molalı Karadeniz tatilimizde, bende bir farklılık olduğunun farkındaydım, duygusaldım, hep uykuluydum, arabada ağlama krizlerine giriyordum ama o gün bunu yine İzmir'i sevmeyişim olarak yorumlamıştım. Babanla yolları aşıyorduk, ben hep uyuyordum. Bir anda bu durumu sana yorup şakalaştık, konuyu kapattık, yorgunluk dedik, çok ağlamaktan olmalı ya da. Ama geçmemişti, biz de aklımıza gelenin gerçek olduğunu öğrendik, yolda, ikimiz, başka kimse yokken, çok ani, hiç ihtimal vermediğimiz bir anda. İşte bazı şeyler seninle böyle boyut değiştirdi. Sadece benim için değil, seni bekleyenler için, zihinlerini oyalayan bir heyecan oluverdin, daha doğmadan.
Bana zor günler geçirttin ama çok da sürmedi. Bana gerçekliğine neredeyse inandığım rüyalar gördürdün. Seninle başbaşa yollara gittik. En çok bu anları sevdiğini hareketlerinden biliyordum ama baban eve girer girmez heyecanlanışını da unutmam sanırım. Deden seni duymak için kulağı karnımda beklerken sen hep naz yaptın. Başlarda baban ve benden başkasına tepki vermezken sonraları yer ve zaman tanımadan hareketlendin. Sonraları hıçkırıkların, ayakların, sırtın, her şeyin mucizeydi.
Bana ilerde "hislerimi" sorarsan bunlardan konuşmak isteyeceğimi pek sanmam. Başlarda mutluydum, sonra hissiz ve en son günlerce seni sevmeyecek kadar garip. Sonra toparlandım, yemek yaparken demir kepçeyi elimden düşürdüğümde çıkan yüksek sese verdiğin tepki, benim dersim oldu çünkü. Sana yeniden tutundum. Yeniden heveslendim, yeniden beklemeye başladım.
Seni 3 kere rüyamda gördüm. İlkinde 17 yaşımdaydım, diğerinde sen vardın ama ben senden habersizdim, sonuncusu ise hissiz günlerimden biriydi. Hep aynı yüz, hep aynı kucağımda tutuş ve senin sesin, bilmem benzer misin?
Şimdi, sana gün sayıyorum. Hayatımın en farklı deneyimi olacağını biliyor, korkmuyorum. Sana hazırım, önceleri uykusuzluğa, sen her şeyi en baştan öğrenmeye çalışırken elini tutmaya, hayata adım attığında senin için kaygılanmaya, hayatını kurduğunda yanında olmaya. İlk gülüşünü, ilk adımını, ilk sesini, ilk kelimeni, hangi yiyecekleri seveceğini, seveceğin şarkıları ve renkleri, ilk aşkını, ilk sigaranı, akşam dışarı çıkıp gelmeyeceğin günü merak ediyorum. Bundan sonra kaygısız tek bir günümün olmayacağını bilmek bana garip gelse de seni bekliyorum. 
Adın gibi güçlü ol ve gelirken bize de güç getir Demir...
Önerilen Şarkı: Fikret Kızılok-Ama babacığım
Önerilen Şarkı: Mabel Matiz-Babamı Beklerken
*Her seferinde dinlerken ağladığım, babamın Erzurum'da saat 5'te eve gelirken, kardeşimle turuncu güneşin oyun oynadığımız yere vuruşunu,
annemin yine Erzurum'da ocakta biber kızarttığı ve balkonda kahvaltı yaptığımız günleri,
kardeşimle bisküvi ve su alıp bisikletimizle evin karşısına pikniğe gidişimizi,
Ankara'da serin yaz akşamlarını ve hep yanlış bir şeyleri beklediğimi bana hatırlatan şarkı.
 Oğluma nasihat olsun...