Tiyatroya başladığımdan beri kaç seri bitirdiğimi saymadım. Ancak 7 saatllik "Suç ve Ceza", yaklaşık 14 saatlik "Monte Kristo Kontu" , 3 saatlik " bir mucizedir yaşamak" aklıma gelen serilerin bir kaçı sadece. Tiyatrolarımı dinlediğim zaman, o oyun bana kimi hatırlatıyorsa ona oyunu öneriyorum. Şimdi önereceğim oyunu ise kelimesi kelimesine pür dikkat dinledim, resmen büyülendim...
Sonra şöyle bir cümle geldi aklıma, öncelerden yazdığım: " Dudağının büyücü olduğunu bilmiyordum..."
kendisi burada...
Burada uçan kuşlar ve ölüme dair bir şeyler var. Kimya Mühendisi, Redaktör (Fotoğraflar bana aittir. İzinsiz ve atıfsız kullanılamaz.)
25 Şubat 2013 Pazartesi
23 Şubat 2013 Cumartesi
Gelsen ve görsen nasıl yaşadıgımı
Gelsen ve görsen bu insanları
Sen
Beni tanıdığını, beni sevdiğini , beni beklediğini söyleyen
sevgili..
Sana fotoğraf çekip göndermemi istiyorsun
Bu güne değin fotoğraf makinesini elime almadığımı bildiğin
halde
Ama akıllıca bir öneri , akıllıca, etkili ve
çağdaş…..
Yetersiz sözcüklerle anlatacağıma çeker fotoğrafını
yollarım
Burası işte böyle gördüğün gibidir derim
İşte burda yaşıyorum derim…..
Çocukları anlatacağıma portreleri çeker yollarım…..
Kayalıklarda ve karda şahrem şahrem yarılmış,
Pabuçsuz, çorapsız ayakların, cüzamlı ellerin fotoğraflarını
çeker yollarım
Tozlu bürokrat masaları,
Mahkeme duvarı gibi suratların çeker fotoğraflarını,
Büyük azgın köpeklerin,
Çıplak ağaçsız dağların,
Çaresiz insanların yaşadığı bu soğuk yer yüzü cennetinin
Tezekleri tükendiğinde insanların kendi soluklarıyla
ısındıkları,
Bu dağ başı köyünün çekerim fotoğrafını yollarım
Fotoğraf demek uygarlık demek
Tüm uygarlıkların üstüne ettiğim burda
Bu çağdaş aleti kullanıp yüzlerce binlerce kare çeker
fotoğraf yollarım sana
İnsanlık freski başlığıyla sergiler yada bir kitapta
toplarsın.
Yalnız sana değil tüm tanıdıklarıma
Uygarlıgın ortasında yaşayan tüm insanlarada yollarım
Duvarlarını bu güzel fotoğraflarla kaplasınlar
İçinde bulundukları durum için ALLAH’a şükr etsinler
Yatıp kalkıp yakarsınlar
Adaklar sunsunlar
Yaşasın fotoğraf
Yaşasın bana bunları yazdıran sevgilim
Yaşasın uygarlık
18 Şubat 2013 Pazartesi
bazen böyle olur...
Gülümsüyorum. Ona birazdan sürpriz yapacağım. Benim yıllar önce üstesinden gelmeyi başarabildiğim bir durumdan, bir kuyudan onu çıkaracağım.
Elimde küçük bir pasta var, hep yediğimizden. Eski defterlerim var çantamda, eski şarkılarımı dinleteceğim çünkü ona. Önce dibine vurduracağım hüznün, ağlatacağım. Sonra güldüreceğim.
Yapmadım mı?
"Elif" dedi. " Sen ne öğrendin?"
" Benim yolumu başkası çizdi." dedim. O yolda yürümeyi öğrendim.
"Kaç yaşındaydın?" dedi.
" Hatırlamıyorum." dedim. Zamanın bazen kavram dışı kaldığını öğrendim.
"Neyi unutabildin?" dedi
" Gözleri." dedim. Çok uzun zaman geçti.
"Burada nasıl duruyorsun?" dedi.
"Neden ki?" dedim.
" Burada yaşanmaz ki." dedi.
"Haklısın." dedim.
"Havası ağır." dedi.
"Belki." dedim.
"Anısı çok." dedi.
"Evet." dedim.
gülümsedi.
ağladım.
Bir şarkı çaldı sonra... " BAZEN BÖYLE OLUR."
Gülümsüyorum. Ona birazdan sürpriz yapacağım. Benim yıllar önce üstesinden gelmeyi başarabildiğim bir durumdan, bir kuyudan onu çıkaracağım.
Elimde küçük bir pasta var, hep yediğimizden. Eski defterlerim var çantamda, eski şarkılarımı dinleteceğim çünkü ona. Önce dibine vurduracağım hüznün, ağlatacağım. Sonra güldüreceğim.
Yapmadım mı?
"Elif" dedi. " Sen ne öğrendin?"
" Benim yolumu başkası çizdi." dedim. O yolda yürümeyi öğrendim.
"Kaç yaşındaydın?" dedi.
" Hatırlamıyorum." dedim. Zamanın bazen kavram dışı kaldığını öğrendim.
"Neyi unutabildin?" dedi
" Gözleri." dedim. Çok uzun zaman geçti.
"Burada nasıl duruyorsun?" dedi.
"Neden ki?" dedim.
" Burada yaşanmaz ki." dedi.
"Haklısın." dedim.
"Havası ağır." dedi.
"Belki." dedim.
"Anısı çok." dedi.
"Evet." dedim.
gülümsedi.
ağladım.
Bir şarkı çaldı sonra... " BAZEN BÖYLE OLUR."
15 Şubat 2013 Cuma
Böyle edebi şeylerle doldurmaya çalıştığım sayfama sinir harplerimi harflendirmeyi istemezdim ancak bazen insanın elinde olmayan durumlar oluyor ve şu an elimde sadece o durum var. Böyle -amelelikleri- beklemiyordum da ,ondan böyle bir dolup taşma seviyesindeyim. Ben sinirliyim arkadaş! Sinirli bir insanım yani ve "çocukluğumdaki gibi değilim" ki öyle bir yer edinmemiş insanları feci şekilde yaralayabiliyorum. Öyleki geçen hafta bir aileyi yıktım, o derece.
Hayır yani.... Yani bilmesem.....
rüyalarda gömülmüş şahsiyetlerin hortlamasına işte sinirim. Hem de ne hortlama, insan derisinde girip insan derisinde çıktılar rüyamdan.
İnsan azıcık prense ya da prensese benzer.
Bir benim rüyama bakın bir de onun rüyasına.
Neyse seneye Türkiye'nin 81 ilini sizlere bırakıp gideceğim, and olsun.
Siz de gere gere, e anca ama...
Hayır yani.... Yani bilmesem.....
rüyalarda gömülmüş şahsiyetlerin hortlamasına işte sinirim. Hem de ne hortlama, insan derisinde girip insan derisinde çıktılar rüyamdan.
İnsan azıcık prense ya da prensese benzer.
Bir benim rüyama bakın bir de onun rüyasına.
Neyse seneye Türkiye'nin 81 ilini sizlere bırakıp gideceğim, and olsun.
Siz de gere gere, e anca ama...
14 Şubat 2013 Perşembe
Oyun
Benimle hikayesini paylaşan E. Teyzeye hediyem olsun...
Sıcak Ankara günlerinde vakit buldukça kaçtığım yere gittim bugün. Önemli bir randevum vardı. Gülbin anne hep ertelediği bir konuşmayı yaptı bugün.
Aynı köşeme, Gülbin annenin rumlardan kalmış gibi bir yapıya sahip olan taş evinin arka bahçesinde yere oturdum yine. Evinin alt katının bir kişinin geçebileceği genişlikte olan bir alanını feda etmişti Gülbin anne, bahçeye koridor yapmak için.
Masama oturunca Sevim beni görmüş, koşarak yanıma gelmişti.
"Hoş geldin abla."
"Hoş bulduk Sevim. Gülbin anne yok mu?"
"Yukarda abla. İlyas ağabey biraz rahatsız da."
Sevim masamdaki kül tablasını kaldırırken ve büyük fincana doldurduğu çayımı getirirken ben yazı defterimi hazırlamış ve yanımda getirdiğim hırkamı giymiştim. Bu güneş almayan 8-10 masadan oluşan bol yeşillikli ve çiçekli bahçe yazın ortasında dahi serindi.
Sevim haber vermiş olacak ki yukardan Gülbin anne seslenmişti.
"Hoş geldin Elif."
"Hoş bulduk anne. İlyas ağabey nasıl, İlyas ağabey."
"İyi gülüm iyi, iniyorum hemen."
İlyas ağabey felçliydi. Bazen sandalyesiyle bahçeye indirilirdi. Yüzü hep güleçti. Hastalığının nedenini Gülbin anne hep saklardı. Belki anlatır diye çok üstüne gitmiştim ama o hep o durumu kaldıramayacağımı ağzında geveleyip giderdi. En sonunda bugün anlatacağına söz verdi.
Masama geldiğinde üzerinde yine ütülü gömleği, dizinin altına uzanan küçük yırtmaçlı eteği vardı. Saçları bembeyazdı ve kısacık kesilmişti. Sevim hemen bir çay da ona getirdi.
Gülbin anne bardağını iki elinin arasına alıp gülümsedi.
"Şimdi sen tam olarak kaç yaşındasın Elif?"
"23 yaşımda sayılırım."
"Çok gençsin."
"Lütfen, lütfen anlat. Yazmak istiyorum!"
Arkasına yaslanıp ceketinin düğmelerini tutup kollarıyla karnına sarıldı.
" İsyas askerdi. Boylu poslu, çok yakışıklıydı. Ona aşıktım. Evliliğimizin 4. senesinde hamile kaldım. Karnımdan çıkan, dünyanın en güzel kızıydı. Muş'un bir kasabasına tayinimiz çıktı. Köy de denebilirdi belki. Kışları soğuktu ama biz çok mutlu bir aileydik ya böyle ısınıverdik belki.
O kış Ayşe 6 yaşındaydı. Ben evin biraz ilerisindeki komşuma ekmek mi pirinç mi hatırlamıyorum ama bir şey istemeye gittim. Avludan içeri girerken Ayşe kapının önünde kardan adam yapacağını söyleyip içeri girmedi. Evin kapısından avlunun kapısı ne kadardı ki zaten, görürdüm elbet komşu istediğim şeyi getirirken. Hem yapacağı sadece küçücük, avuçları kadar minik bir kardan adam değil miydi ?
Kasemi alıp avludan çıktığımda Ayşe'yi 100 m ilerde 2 adamın kucağında gördüm. Elimdekileri fırlatıp peşlerinden koştum. Onlar benden daha hızlıydı. Az ilerde kömürlük veya ahır gibi bir yere girdiler. Ben bağırıyordum. " Irzına geçtiler, ırzına, ırzına, ırzına, ırzına geçtiler."
Bu, "tecavüz" kelimesinden daha ağırdı...
Ben o kömürlük gibi yere gittiğimde olacakları biliyordum. Ya kapıyı kilitleyeceklerdi ya da beni de içeri alacaklardı. 2. durumu umursamıyordum bile, yeter ki Ayşe kurtulsaydı.
Bu, "tecavüz" kelimesinden daha ağırdı...
Ben o kömürlük gibi yere gittiğimde olacakları biliyordum. Ya kapıyı kilitleyeceklerdi ya da beni de içeri alacaklardı. 2. durumu umursamıyordum bile, yeter ki Ayşe kurtulsaydı.
Dizlerim tutmuyordu ama kapıya kavuşmuştum. İçeri karanlık değildi çünkü kömürlüğün diğer ucunda büyük ve kırık bir pencere vardı. Kaçan adamların beyaz karlar üzerinde kayan cüsselerini bu pencereden görüyordum. Önce yerde yatan Ayşem'in yüzüne odaklandım. Sonra hemen yanında duran büyük cam parçasına. Sonra göğsünden kasıklarına kadar yarılmış olan derisine. Sonra fışkıran organlarına. " Anne valla kardan adam yapacaktım." diye sayıklıyordu şoktan. O adamlarla gittiği için kızacağımı düşünmüştü yavrum, ölümünden haberi bile yoktu. Hemen soyundum. Montumu, eteğimi, kazağımı organlarını sıkıştırarak vücuduna sardım. Kucağıma aldığım küçük kızımın ırzına geçildiğinden emindim. Donan yüzüme alev gibi yaşlarım akıyordu.
Hastaneye koştum. Kasabadakiler Bir şekilde İlyas'a ulaşmıştı. O da dağdaki görevinden kaçıp yanımıza koşmuştu. Dikiş işlemi 11 saat sürdü. Tecavüz edilmediği ortaya çıkmıştı ama ben inanmıyordum En sonunda doktor "Keşke tecavüz etseydiler." diye bağırmıştı...Olayı tamamen öğrenen İlyas deli gibi sokağa koşmuş ve önüne gelen bütün gençleri ayaklarından vurmuştu. "Elbet biriniz yaptınız!" diye bağırıyordu.
Hastaneye koştum. Kasabadakiler Bir şekilde İlyas'a ulaşmıştı. O da dağdaki görevinden kaçıp yanımıza koşmuştu. Dikiş işlemi 11 saat sürdü. Tecavüz edilmediği ortaya çıkmıştı ama ben inanmıyordum En sonunda doktor "Keşke tecavüz etseydiler." diye bağırmıştı...Olayı tamamen öğrenen İlyas deli gibi sokağa koşmuş ve önüne gelen bütün gençleri ayaklarından vurmuştu. "Elbet biriniz yaptınız!" diye bağırıyordu.
Her kurşunda bir düşman sahibi oluyorduk. Farkında bile değildik.
Ayşe 10 gün komada kaldı. Kendine geldiğinde onu Ankara'ya getirdik. Geride kalan yeni kazandığımız düşmanlarımız evimizdeki her şeyi yok etmişti. Ayşe'nin eşyalarından mutlu fotoğraflarımıza kadar.
Ayşe'yi kaybedince İlyas'ın ölme istediğiyle yalnız kaldım. Onu sevdiğimi, ona ihtiyacım olduğunu söyleye söyleye onu bu düşünceden vazgeçirdim. Yine de ellerini, bacaklarını, konuşmasını kaybettik. İlyas'a bu sakatlanmadan sonra askeriyeden gelen parayla da bu evi aldık."
Derin bir nefes aldı.
" Sonra sizler yeni çocuklarımız oldunuz."
Ne diyeceğimi bilmiyordum. O ise gülümseyip ellerimi tuttu.
" Anlayacağın Dünya'yla güzel bir oyun oynadık...."
Gerçek bir hikayedir...
ELİF KÜLAH
ELİF KÜLAH
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)