26 Ekim 2014 Pazar

Yeni bir hastalık (mı?): Ölüm

Onu, evime getirip yeniden köklendirdiğim kızılcık ağacına astım. Omuzlarından. Onu, omuzlarından kızılcık ağacına bağladım. Kirpikleri ile gözkapaklarının birleştiği yere en hareketli, en küçük, bebek sülükleri yerleştirdim. En açını. Kirpik kökleri kanayana kadar ayırmadım kana doymak bilmeyen siyah, minik, kaygan bebekleri. Zaten akan yaşlarına bastım tuzu; en ince, gözeneklere girmeye en müsait tuzu. Çığlıklarını dinledim sonra. Acısı azalsın diye yaraları büyüttüm. Malum küçük yaraların nasıl acıdığına hepimiz şahidiz! İğnemin ucuyla büyülttüm kirpik köklerini. Hepsi de yolmuşcasına dökülüverdi. Çok da üzüldüm kirpiksiz kaldığına! Neyi süzecek şimdi başkasına?!

Uzun bir dinlenmeden sonra dudaklarına geldi sıra. Güzel, sevdiğim dudak izlerini, aralarını, çizgilerini, yarıklarını belirginleştirmeyi istedim. Bunun için neşter, sivri uçlu bıçak, falçata yeterliydi belki ama ben makası seçtim. İlk çizgide sanki yıllarca hapis kalmış kuş sürüsüymüş gibi fışkırıverdi mercimek boyutunda et parçası. Bu; koca dünya için bir kıtanın havalanıp uçması gibi bir şeydi elbette, o küçücük dudak için.

6 adet çizgiyi açınca oralara ne yapacağımı düşündüm. Zira bu kırmızılığı önceden düşlememiştim. Biraz karşısında bekledim. Kirpiksiz yüzü, saçsız başa benziyordu. Ona gülümsedim ve "cesaretine bir kez daha hayran kaldım!" dedim. Bunu söyleyince aklıma güzel bir fikir geldi ve az önce gözenek büyütme işleminde kullandığım usta iğneyi elime aldım ve onun gibi 4 adet daha buldum. Az önce de demiştim ya dudağında 6  adet yarık açmıştım. En uçtaki 3 adet çizginin arasında kalan 5 tane et parçasına geçirdim iğneleri. Bunu yaparken de elbette defalarca özür diledim ondan;

"Beni affet! İğne yerine sevdiğin takılardan takmak isterdim ama bunlara kalıverdim işte!"

Yeni haliyle dünyanın en farklı insanı olmaya aday olabilirdi. Kırmızı gözleri, iğneli dudakları!

Yanaklarının bomboş bir tarla gibi durmasına izin vermeyecektim elbette. Daha önce bir mobilyacıda gördüğüm bir aleti kullanacaktım. Bu alet; mobilyalarda yuvarlak delik açmak için kullanılan, testere dişleri olan yuvarlak bir matkap ucuydu. Bunun da boyutları vardı ve ben en küçüğünü seçmiştim. Öyle çok değil, yalnızca 1-2 saniye kullanacaktım onu. Tam elmacık kemiklerine işaret koydum. Aynı yer mi diye uzaktan baktım. Simetrik olmayan her şey başımı ağrıtır çünkü. Buruna ve gözlere eşit uzaklıkta olan noktalara yaklaşıp ikişer saniyede yarıkları açtım. Bıçakla yanlışlıkla kesilmiş bulaşık süngeri gibi  pürüzlü olmuştu yanakların kesikleri. En çok kan da buradan çıkmıştı:

"İyi beslenmişsin güzelim!"

Cama yaklaşıp gökyüzüne baktığımda havanın kararmaya başladığını gördüm. Akşam yemeğimin saati yaklaşıyordu. Canım da yemekten sonra şiir okumak istiyordu. Ona bu kadar makyaj yeter diye düşündüm. En son olarak bir kitapta okuduğum yöntemi uygulayacaktım. Bunun sonuçlarını gerçekten merak ediyordum.Yüzünün şeklini görmek istiyordum. Pantolonunu indirdim ve alt tarafını tamamen soydum. Bu iş için okuduğum kitapta bir fare kullanmışlardı ancak ben bunun için bir araştırma yapıp hamamböceği gibi en dayanıklı böcekleri seçtim. O böceklerin hepsini deliklerinden içeri soktum. Çığlıklarının sebebini ise tahminimin tersine hiç merak etmedim.

Saatimi kurdum ve ne zaman öleceğini düşünerek yemek masama doğru ilerledim.

Elif Külah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder