
Şu radyoyu ne kadar çok sevmiştin. Sesinde bir tını var diyordun, farklı bir tını. İçine işler gibi, öyle sanıyordun. Bense onu ilk gördüğüm gün hayli şaşırmıştım. Senin bir radyo dinliyor olman, bir radyo fikri sana pek yakışmaz gelmişti. Uyurken, uyumadığın geceler; demek müzik dinliyordun, olmaz gibiydi. Sonra heyecanla bir kaset takmıştın. Sarı-bordo kareli koltuklara oturmuştum. Camın önünde uzun olan mı duruyordu, tekli koltuk mu vardı? Hatırlamıyorum. Radyo duruyordu yatağının yanında, başucunda. Yatağının tam karşısında sesi kısılmış bir televizyon. Bir Türk dizisi dönüyordu, cuma akşamı. Bana sorsan dizi de sarı-bordo kareliydi, koltuk takımın gibi. Şarkı başlayınca şarkıya odaklanmıştım. Şarkıları severim çok. Ben sözleri hatırlayınca sevinmiştin, gururlanmıştın bile belki. Heyecanlanmıştın, bak şimdi en güzel yeri diye, bence orası değildi, sırf sen daha mutlu ol diye demiştim, "bence de."
O radyoyu ne çok sevmiştin. Sana başka radyolar da almıştım sonradan. Bir keresinde Flavia'dan bile getirmiştim, bordo-sarı kareli bir tutma ipi dahi vardı. Sanırım elini hiç sürmemiştin. Hiçbiri o radyonun yerini tutmamıştı. Belki de tutmayan bendim. Kimbilir?
Şu radyoyu ne kadar da çok sevmiştin. Sarı-bordo renkli bir battaniyeye mi yoksa sarı-bordo renkli bir hırkaya mı sarılmıştım ben o radyoyu son gördüğümde. Açık gri renkli, yuvarlak radyo. Kasette ilk olarak bana ne dinletmiştin, hiç hatırlamıyorum. Garip, bir dans şarkısını hatırlayamadığım gibi. Ama başka şeyler net.
Sarı-bordo kareli bir atkıyı hatırlıyorum tümüyle.
Bir de başka bir şarkıyı, beni yaralayan:
"Bebeğim öldü."
Romanya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder