28 Kasım 2016 Pazartesi

       NEVRESTE*

         Sebepsiz yere düştüğüm yanılgıları, hiçbir şeye dayandırmadan tutunduğum sebepleri bir kenara koyarsak; yıllar boyunca hiçbir kan bağımın bulunmadığı bu insanlarla geçirdiğim ömrün mutlu olduğunu varsayabiliriz. Başkaları için başkalarından topladığım, avuçlarımda biriken metal tıkırtıları da nedenidir bunun; çıplak ayaklarımla soğuğunu hissettiğim taş ve boş kaldırımlarda gördüğüm hayaller de. Hiçbir umuda bağlayamadan atlattığım çocukluğum ise beni kaçıran Ali’nin annesi sayesinde bitti…
            Bir yılbaşı gecesi, henüz annemin sesine dahi muhtaç yaştayken annemin ellerinden koparılıp getirildiğim bu evde; elma yanaklı Kısmet teyzenin eteklerine sığındım, yoğurt kaymağı gibi buruşmuş olan ellerine tutundum. Beni kaçıran Ali’nin annesi olduğunu sonradan öğrendiğim yaşlı kadın, çoğu zaman evin yemek işleriyle ilgileniyor ve çocukların fazla para getiremediği günler kendisi de dilenmeye çıkıyordu. Onların hayatlarına uyum sağlamam, dileniş sırasında kaçıp gitmemem için Ali’nin uygun gördüğü yaşa gelene kadar tüm zamanımı annesinin yanında geçirdim. Kışın en soğuk günlerinden birinde yaşadığım ilk deneyimimden ağlayarak döndüğümde yine onun elbisesiyle birlikte eriyen vücuduna sarıldım. Beni kurtarma yeminlerini hemen o an fısıldadı kulağıma, defalarca.
            O evde bizden başkaları da vardı elbet. Sürekli gelip giden, saçlarının uçları sarıya boyanmış kızlar; Ali’ye minnettarmış gibi tapan erkekler vardı örneğin. Kızlar birkaç ay bizimle yaşar sonra yok olurlardı. Kısmet teyzeden sonra en çok bağlandığım ve benden yaşça büyük olan Ayşe de ortadan kaybolunca bütün bunların nedenini sorgulamaya başladım. Bu olayın benim başıma gelmemesi için analık hakkını ortaya koyduğunu sonradan öğrendiğim Kısmet teyzeye kafama takılanları yansıttığımda ‘satmak’ gibi kelimeler çarptı kulağıma. Sonrası yine yeminler, gözyaşları ve öz oğula dökülen lanet cümleleri…
            O da çabuk yaşlandı elbet. Saçlarına düşenlerden fazla sayıda içine düşen hastalıklar onu genç yaşında harap etti. Ali gibi bir belayı dünyaya getirmiş olmanın berbat duygusu da neden olmuştur buna tabi. İnsanların yılbaşı bahanesiyle sokakları süslemeye başladığı hafta hastalanıp yataklara düştü zavallı kadın. İçindeki acıma duygusu kabaran oğlu ise, ona şehrin en pis hastanesinde yayları sırta batan ve bitli bir yatak ayarladı hemen.
            Annesinin hastalığına üzüleceği, hastane hastane gezip çare arayacağı yerde bana göz koyan Ali’nin; bir sürü kişiyle paylaştığım küçük odamdan beni gizlice aldığı gün, daha çok hak verdim annesinin beddualarına. Annesinin hastaneye kaldırılışını fırsat bilip daha önce ne olduğunu hiç bilmediğim ‘evlilik’ kavramını kendi doğrularına, kendi kurallarına göre bana anlattı sokak lambasının sızdığı küflü odasında. Sırma saçlarımın güzelliğini ve deniz gözlerimin derinliğini övdü tüm uyduruşu bitince. Üstelik bu konuşmadan birine bahsedersem beni, bana çok zarar verecek adamlara satacağına yemin etti. Beynimi bulaşık yıkar gibi yıkadı. Ertesi gün tam bu saatte yine bu odada buluşacaktık, az önce elinde duran dantelli ve kırmızı elbiseyi giyecektim ve dinlerken utandığım, sıraladığı her şeyi yapacaktık. Hem ‘ona göre’ bu mükemmel bir yılbaşı gecesi olmayacak mıydı?
            Tüm engellerime rağmen duyduğum şeylerin zihnimde oluşturduğu sahnelerin kaçırdığı uykum, sabah gözaltlarıma yansıdı. Deniz dalgası halinde yerleşen mor halkalar, düşen omuzlarım, bir balığın ağzından dökülür gibi akıp giden korku damlalarım; sabah olur olmaz ziyaretine gittiğim Kısmet teyzeye tüm geceyi anlattı. Kaderlerimize yağan dualarımız beddualarımıza, beddualarımız ise birbirine karıştı. Tanrı tarafından hemen kabul edilen dualarımız, aklımızda gerçekleştirilmeye mecbur kalınan kaçışı düşürdü.
            Çok uzun zamandır hazırlığı süren ve gelirinin en fazla olduğu yılbaşı dilenişinde Ali’nin gözlerini üzerimizden ayırmayacağını biliyorduk. Bunun tek çaresi son nefesini vermeye hazırlanan annesinin sayıkladığı evlat isteği olabilirdi. Tüm doktorları bu oyuna dahil edeceğine defalarca yemin ederek göğsünde sakladığı 1000 TL’yi avuçlarıma sıkıştırdı. “Kefen param.” demişti. “Bari onu oğlum alsın, belki alır. Sen azla yetinmeyi bilirsin Nevreste, bu para seni idare eder.”
            Yılbaşı ışıklarının geceyi gündüze çevirdiği sokaklarda diğer çocukların gözlerinden kaçmak ise bana kalmıştı. Erkek olanların hepsi Ali’ye ölümüne bağlıydı; hepsi de geleceğin Ali’siydi. Gece boyu, bildiğim tüm duaları söyledim içimden. Kalabalığa karışmak, onlar gibi olmayacağımı bildiğim halde onlara benzemek, onların mutluluklarını ve telaşlarını yaşamak istiyordum. Bunun tek çaresi karşımda duran, güçleri boylarından büyük olan, bir yanlışımda beni öldüresiye dövecek olan evin erkeklerinin aynı ana denk gelen dalgınlıkları olabilirdi. Bunu sağlayan şeyin ise sokağa giren, mankenlere taş çıkartan, bir bakanı bir daha baktıran, adam olanı bile yoldan çıkaran ablanın olacağını asla tahmin edemezdim.
            Diğer dilenci çocukların dalgınlığından yararlanıp soluksuz kalana, ciğerlerimi ağzımda hissedene kadar koştum. Kurtulmuştum artık; hiçbir penceresi güneşe çıkmayan, duvarlarının Kısmet teyzenin yaşlarıyla yıkanıp temizlendiği o köhne evden. O da kurtulacak yakında biliyorum. Doğumu başarıyla gerçekleştiren bacak arasını vura vura ölecek. Ali ise gece herkes eve gelince beni göremeyecek, dünya ona zindan olacak. Uçkurunu doyurmayı sabırsızlıkla beklediği gece başına yıkılacak. Uydurma evlilik töreni için aldığı geceliği, sattığı bir kızın yanında hediye edecek.
            Kalabalığa teslim ettim kendimi, dönenip duran müzikli ışıklara verdim yüzümü. Kahkahalarımla süsledim insanların eğlencelerini. Günlerdir üşüyen ayaklarım sanki yaz günündeymiş gibi sıcacık oldu, alev alev yandı içim. Kış kuşları kadar özgürdüm artık! Onlar gibi kanatlarım yoktu; ama mutluydum!

            Benim adım Nevreste, soyadım yok, yaşım 14. Tüm hayatım cebimdeki para, gerisi sokaklarda bana saldırmayan adamlara kalmış. Nevreste’ler her yerde, kurtulanı yok.
Elif KÜLAH
*Bambu Dergisi'nin 6. sayısında yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder