
"İşte bu, sen ile ben'in arasındaki ayrılıktır."
Kehf Suresi, 78. Ayet
Beni kucaklayıp yavaş adımlarla götürdüğün mavilik, sana ve tüm dünyaya dair enerjimi bir vantuz gibi emerken rahatlıyorum. Bana değen tenin, yavaş yavaş karnımda yükselen tuzlu su. Hatırlıyor musun, "beni derinlere götür" demiştim, en derine. "Sen korkmuyor musun sığ denizden, bacaklarına değenlerden, insan gibi başka gözüküp başka hissettirenden?", "Balıklar benden güç alıyor." demiştin. "Hep onlara yakın yüzerim, ellerim ve kollarım denizde olunca hastalıkları iyileşiyor, yüzmeleri iyileşiyor, iyi geliyorum ben onlara." demiştin. Sonra bana dolanan kollarını bırakıp ellerini suyun dibine daldırıp bakmamı istemiştin. Bir sürü balık gelmişti eline doğru, yüzlercesi; başka balıkların yaraladıkları, insanların öldürdükleri, kayalara çarpıp derisi yüzülenleri, çabucak unutsalar bile kalbi kırıkları. Pullarını öpmüştün onların, sanki konuşmuştun bile, ellerine değenlerin yarası kapanmıştı. yüzüşleri bile sakinleşmişti ve ben hepsini görmüştüm. Etkilenmiştim bundan. Beni de görüp beni de iyileştirmeni istemiştim, bir balık kadar olsun, yok muydu değerim? Yaklaşıp kollarına sarılmıştım ve sonunda balıkları bırakıp bana sarılmıştın. Karnımız değmişti tuzlu sudan yakın ve kollarımız, omuzlarımız, bacaklarımız ilk defa. Su, tenine kadife bir his veriyordu; gerçekten kadife gibi miydi tenin, suyun dışında da? Sana hemen yenilmiş, sana kendimi bir inci veya midye kabuğu gibi açmış gibi, bir bıçakla kalbimi kesip önüne sunmuş gibi hissetmiştim.
Senin beni bilebilmiş olman aslında bana garip bir mutluluk vermişti. Çekincemin yanında, mutluydum, mutluydum ve inanır mısın çok mutluydum. Zayıflığını bilebilmek ve kalbini, şimdi büyüklüğünü unuttuğum ama avuçlarımda hala sızı gibi hissettiğim kalp kemiği. Tam suyu aşıp burnuma gelen kokun, tam ellerimi yukarda tutan ellerin ve tam karnın; hepsini eteğimde biriktirir gibi tam toplarken sen beni yeniden zirvede bırakmıştın yine, yine yine! Yine söylüyorum, korktuğun köpeklerden kaçar gibi, aniden uzaklaşmış, unuttuğun bir şeyi hatırlamış gibi birden değişmiştin. İsa'nın ölmeyip göğe çekilişi gibi sudan çıkmış, ben daha ne olduğunu sormaya fırsat bulamadan alelacele kaçıp gitmiştin. Kıyafetlerini giyinirken, yine ezbere bildiğim o hırka, onu bana vermemiş miydin, gözlerimi kısıp baktığımda, onu ben saklamış, koklamış, sarılmış ve ağlamamış mıydım, şimdi burada ne işi vardı, o hırka benim odamda değil miydi diye zihnimi sorgularken birden bütün bu anların asıl yalan olduğu düşüncesi düşüverince, delirdiğimi sanıp, dedim ki "O telefon hiç çalmamış mıydı?"
Bugün bile hala o gün ne olduğunu, gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu bilmesem de yıllar sonra yoluma çıkan tanıdıklarla bazı cevapları bulabildim. Aslında onu hiç görmemiştim, adını hiç öğrenmemiştim ama 3-5 sokak ileriden sana ait kanı beni çekmiş gibiydi. Bir mıknatıs gibi yolları aşıp geldiğimde, "Ben," dedim. "Ben, Elif." Başka bir şey sormadı bana. Ne soyismimi, ne nereden geldiğimi, saati, açlığımı, üşüyüp üşümediğimi. "Sizi 2 kişi değiştirdi." dedi, "2 kişi bozdu sizi." Ne dediğini anlamadım, sormadım, sormam için fırsat da vermedi. Eşi geldi içeriden, bana bakarken "Elif'miş" dedi ilk kişi. Buğulandı gözleri kadının, "Ah o 2 kişi..." dedi. Ona da bir şey soramadım. İki kişiyi, kim olduklarını, ne yaptıklarını hiç bilemedim. Benim derdim, seni beklemeli miydim, nasıl değiştiğini görmek için burada bir ömür beklesem, "Elif, git artık." diyebilirler miydi? Yoksa bunlar da mı hayaldi?
_________________________________ * __________________________________
Evime dönüyorum. Saat gece yarısını çoktan geçmiş. Parmak uçlarımda yürüyorum. Herkes çoktan uyumuş. İçim öyle bunalmış ki sanki tüm dünya uyumuş da yalnız ben varmışım gibi, kalbimi kafeste hissediyorum. Hatta diyebilirim ki kafesler içinde bir kafesteyim. Kalbimde yangın, kalbimde sustuklarım, kalbimde biriktirdiklerim, sakladıklarım, sokaklarım, özlediklerim, hatıralarım, tüm sevdiklerim; gözlerimde rüyalarım, zihnimde yüzler, burnumda kokular. Ne kadar yorulmuşum, kalbim nasıl ağrımış bir kaç saatte. Senin gelmeyişini beklerken ne kadar çok anı dönmüş de nasıl hep aynı sona koşmuş o yollar. Yollar aynı yerde düğüm hep, akıyor kan gibi gözümün önünden; görüyorum daha çok.
Gözlerimi kapatıyorum. Şehirleri geçiyorum, şehirlerden vazgeçiyorum. Çam ağaçlarını, akasyaları, ortancaları, vapurları, kuşları, bavulları bile bırakıyorum. Ruhumda şimdi ne bir hüzün, ne bir burkuntu. İçindeki tüm balıkları yitirmiş bir deniz gibi durgunum. Karnımda bir bebek, ışıktan hamile kalıyorum; denizden, balıklardan bebeğim. Gözyüzüne uzanıyorum. Karanlığı çoktan giyinmiş günün gökyüzüne uzanıyorum. Her şey daha net şimdi. Bir fotoğraf görüyorum, tüm göğe yayılmış. Benim fotoğrafım. Gökyüzüne nehir gibi yayılmış fotoğrafım. Ayı alıyorum avuçlarıma, onu yiyorum ve o zaman daha net anlıyorum, Ay gökte güzelken, onu ben aldım göklerden.
Bu hayali ayrılışın elbette bir öncesi olmalıydı ve hırkan da, 2 kişi de, denizler ve balıklar da hayalmiş işte tamamen.
Şarkı Önerisi: Can Kazaz: Biraz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder