"Gözümün gördüğü
Göğsümün bildiği ile bir değil."*
Bitmedi; bitemiyormuş,
bitmiyormuş işte, bitmedi. 1923 yılında da bitmemişti, biz gençken, ikimiz de
30’lu yaşlarımızdayken. Sen beni bırakıp gitmiştin, sarı mıydı saçları, buydu
sebep ve ben seni çok beklemiştim, şarkılar dinlemiştim, ülkeleri aşmıştım
gittikçe senden kurtulabilirmişim gibi. Bitmemişti, bitmiyordu. Sense gelmeyecektin,
ölsem dahi, biliyordum bunu. Bu yüzden, gördüğüm eğitim, aldığım tüm dersler ve
öğrendiklerim, 1926 yılında kullanmak içindi hepsi.
İleri kimya dersleri
aldım; ekstraktörler, distilasyon kolonları, ısı değiştiriciler, reaktörler,
hassas tartım cihazları, katalizörler, titrasyon muslukları. Öğrendiğim ne
varsa hepsinden bir kopyayla da evimde küçük bir laboratuvar oluşturmuştum.
Okulumu erken bitirdiğim 26’ yazında tam 4 ay kaldığım odada sonunda elde
ettiğim, sen.
Monomerleri, polimerleri
ilk ben buldum. Çözücüde çözerek saydam ve daha ıslak bir yapıda dış katman
oluşturup içine daha serbest bağlı yumuşak tabaka doldurup gözlerini
oluşturdum. Zeytin çekirdeğinin piroliziyle çıkardığım özütü bir şırıngayla
gözbebeğine enjekte ederken kalanını daha odunsu organiklerden elde ettiğim
sıvıyla karıştırıp koyu göz rengini elde ettim. Herhangi bir uyumsuzluk
oluşmadan uzun süre dayanabilmesi için homojen çözünürlüğe sahip koruyucular
ekleyerek gözlerini bitirdim. Dudaklarını da aynı malzemeyle, kiraz, elma gibi
kırmızı meyvelerin kabuğundaki renk pigmentleriyle çözerek elde ettim.
Saçların ve kirpiklerin
kolaydı. İç organlarını birebir biyoloji laboratuvarından aldığım iskeletin
aynısıyla yaptım. İçine ağzından besleme yaptığımda atığını alttan çıkaran bir
egzotermik reaksiyon oluşturan sistem kurdum, bir reaktör yerleştirdim. Böylece
vücut ısını daimi sağlayabilecektim. Ellerin, hatırladığım gibiydi, göğüs
kemiklerin daha sert polimerden, tırnakların; en yumuşak dilin. Seni yaparken
ellerini tutup güç alıyordum.
Derin en uğraştırıcı
işlem oldu benim için ve son. Önce parça parça oluşturmayı denedim, dikim
işlemi sende sonsuz dikiş izleri bırakırdı, belki bir gün denk gelirsen
sevmezdin kendini, bunu mu oluşturdun diye eleştirirdin. Bu nedenle büyük bir
metal tabaka aldım, döverek çok geniş plaka oluşturdum. Fırında kristal
yapısını değiştirip taşınırken kırılmasın diye sertleştirdim. Laboratuvarımın
duvarını kırdırdım. Bahçeye dizdiğim levhaya sıvı polimeri incecik döküp içine
gözenek oluşturucu kimyasallar ekleyip bekledim. Burada da kavun ve şeftali
kabuklarının pigmentlerini çektim, karıştırdım. Bu ince tabakadan tam 6 tane
oluşturdum. Geceleri plakayı odaya geri çekip yavaş soğutmayla daha sağlam deri
elde ettim. En son, tüm katmanları üst üste koyarak gerçek deri tabakasını elde
ettim, tüm bedenini oluşturdum ve kestiğim yerleri sıvı polimerle yapıştırıp
soğuyana kadar bekledim. Bu en uzun süreç oldu. Günlerce uyumadan kaynaşması
için beklediğim oldu. Derinin son tabakasını da tekrar plakaya koyup tam
soğumadan vücudunu sardım, böylece 6 katmanın birleşme noktaları gizlendi ve
sonunda sana kavuştum.
Seninle uzun vakitler
geçirdik. Sen bana bakmıyordun ama ben saatlerce sana bakabiliyordum. Çok şeyler
konuştum seninle, sıcaklığınla. Kollarına tutundum eskisi gibi. Ama 1928’e
girdiğimde bir şeyler yetmemeye başladı. Bir sesini yapabilseydim, bir
gözlerinle bana bakabilseydin, ellerimi kendin tutsaydın, ne güzel olmaz mıydı?
Başka bir mühendise
gittim. Ses durumunu sordum. Ses düzeyiyle oynayarak istediğim ses tonuna ait
verileri elde edebileceğimi, ama henüz çok kelime kaydı yapan bir kayıt sisteminin
olmadığını söyledi (Şimdi evlerimizdeki yapay zekalı hizmetçilerimizi düşününce…).
Hemen kabul ettim, kendi sesimi birkaç
cümleyle kaydettim: seni seviyorum, seni özledim, bir gün geleceğim, çok
güzelsin. Ses cihazının ses yönüne inceli kalınlı teller yerleştirdim. Senin
ses tonuna en yakın sesi elde edene kadar bu tellerin aralığını, sıklığını,
kalınlığını değiştirdim. Bu da aylarımı aldı, sayısız kombinasyon, sayısız
ihtimal…
Hafızalar geliştikçe ben
de seni yenileyip farklı kayıtlar ekledim: Yemek hazır mı? Dışarı çıkalım mı?
Günün nasıldı? Tüm ihtiyacım olan… Sesin beni daha az oyaladı. Yani çabuk
sıkıldım. Hafıza teknolojisi o zamanlar çok yavaş ilerliyordu ve ben artık pes ettim.
Üstelik bilimin bir yerlerde yetersiz olduğunu da kabullenmiştim. Başka şeylere
ihtiyacım vardı, doğa üstü şeylere.
Bir büyücüye gittim. Durumu anlattım. Bunun bir insanda çok zor
olduğunu söyledi ama cansız bir varlıkta mümkünmüş. Hele ki birebir uyum
sağlayan yapıdaysa işimiz kolaymış. İki sorunumuz varmış; ilki, canı kimden
alacağımızmış, diğeri ise canını aldığımız kişi sonsuza dek ölmüş olacağı için
sen de ölümsüz olacakmışsın. Bir süre düşüneceğimi söyleyip ayrıldım. Eve gelip
seninle konuşmak istedim, işte düğmeler yetersizdi, seni seviyorum dedin
soruma, yemek hazır mı dedin. Yemek hazır değildi, ben seni gerçekten yaşatmaya
çalışırken yemek nasıl hazır olabilirdi? Çok güzelsin dedin. İşte o zaman
kendimden vereceğime emindim.
Kendimi kandırmanın bir
anlamı yoktu. Büyücüye gidip kaç yıl ömrümün olduğunu sordum. Böyle gidersen
kanser olup 4 yıla öleceksin dedi. İnanır mısın bu beni hiç korkutmadı, çünkü
böyle gitmeme ihtimali de vardı. Uzun ömrümü yok sayıp-çünkü gerçek sen
olmadıktan sonra ne önemi vardı?- kalan ömrümü 2’ye bölüştürmesini istedim.
Cansız bir varlığa can vermenin daha fazla zaman alacağından bahsetti, 1 yıla
razı olduğumu, kalanı sana vermesini söyledim. Kabul etti. Ben heyecandan
ölecektim.
Seni oraya taşımam
imkansızdı. Biraz rüşvetle kadını eve getirdim. Seni görünce çok etkilendi ve
ben seni inanılmaz kıskandım. Konuşturmadım, cihaz bozuldu dedim. İşinizi hemen
yapın, ömrümden çalıyorsunuz dedim. Perdeyi kapattık. İçerisi loştu. Kalbim
duracak gibiydi. Uyanınca beni sevecek miydin? Seni ne kadar sevdiğimi
anlayabilecek miydin? Büyücü kadın zihnimi boşaltmamı istedi. Saçlarımı
topladım, soyundum. Hazır olunca bilmediğim dilde bir şeyler mırıldandı, sonra
sesi hızlandı, sesi yükseldikçe uykum geldi, uyuşmaya başladım, kendimi boşluğa
bıraktım.
Uyandığımda saçlarım
yastığa dökülmüştü, ilk görebildiğim buydu. Normal bir uykudan uyanıyorum
sanmıştım ama başım ağrıyordu, birden uyumadan önce ne olduğunu hatırladım.
Hemen başımı çevirdim ve sen vardın. Donakaldım. Yüzün de donuktu. Çok üzüldüm,
sert halin ve yine sevgisizliğin, korkularım gerçek sanmıştım. Elini uzatıp
saçlarımı düzelttin. Gülümsedin. Bileğinde tokam vardı ve sendin, gerçekti.
Günaydın, dedin. Senin sesindi. Sarıldım, senin derindi. İnan 1 yıllık ömür
umurumda değildi.
Geri kalan ömrümün çok güzel geçeceğine
emindim, 10 ay öyle de oldu. Gerçekte seninle yaşadığım mutluluğa yakın, aldığım
aynı haz, üstte ve zirvedeydim. Sen olmadığını biliyordum ama inan beni
etkilemiyordu. Her şey çok güzel gidiyordu.
Bir gece uykumuzda
öksürüğünle uyandım. Boğuluyordun, kıpkırmızı olmuştun ve konuşamıyordun. Demek
zamanı gelmişti. 1 yıldan biraz önce ölüm vaktiydi. Sana sarıldım ve sen bir
anda sakinleştin. O an kalbim yandı, başım döndü, sesin uzaklaştı ve kendimi
boşluğa bıraktım.
Uyandığımda yine
yanıbaşımdaydın. Yüzün berbattı. Beni bırakıp gideceksin sandım. Ne olduğunu
sordum, defalarca, cevap vermedin. Neden sonra gidip açılıp okunmuş bir mektup
verdin. Eski bir dosttan gelmiş, bilmemi istediği bir şey varmış; dün gece
öldüğün. Kalp krizi geçirerek öldüğün gerçeği. Gerçekte olmadığın. Yalancı seni
konuşturmak istedim, sesin duruyor muydu, büyücü kadın seni hayallerime mi,
gerçeğine mi bağlamıştı? Bana sarıldın, beraber atlatacağız dedin. Anladım, aslında
hep benimleydin.
Öldüğün günün üzerinden
178 yıl geçti. Ölmüş olman gerçek olmayan sana sonsuz ömür olarak yazılırken,
benim bağlılığımla ömrü bana da geçti. Sensiz hayat çok zordu. Gerçek olmayan
sen de bana yetmemeye, hayat tat vermemeye başladı. Senin olmadığın bir dünya,
ne zormuş, anladım. Biliyor musun, gerçekten yazmakla, düşünmekle, anlatmakla, rüya
görmekle, konuşmakla, konuşmamanla, okumakla, uzun uzun beklemekle, çizmekle, istemekle,
gelmeye çalışmakla, gelememekle, hep gitmek zorunda olmakla, uzak kalmakla,
şarkılarda bulmakla, kaçmakla, gece boyu hayal etmekle, gündüz her yerde
aramakla, şehirler ve ülkeler değiştirmekle bitmedi. Sen, ölmekle biter mi
sanmıştın?
Gerçek sana, sevgilerle
Senin E.
*Mabel Matiz-Fırtınadayım
Önerilen şarkı: Mabel Matiz'in Maya albümünün
bende bıraktığı etki,
Bu nedenle tüm albümü dinleyin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder