
"Onu derin düşüncelere dalan biri sanmam,
Ne büyük bir yanılgıydı."
Mehmet Eroğlu
Kusma Klübü
"Bir mesajla bitiriyorsun işini, bir adres ve aciliyet ile önem belirten birkaç cümle. Bir istek yok, bir öneri, nasıl gelebileceğime dair bir tavsiye veya danışmak. Orada mıyım, o şehirde miyim o an? Geleceğimden eminsin nasılsa. Her defasında son kez, son kez diye diye geleceğimi biliyorsun. Bu sefer son kez olacağını ne sen bana haber verirken bilebilirdin ne ben okurken. Geleceğim kesindi, geleceğim net.
Adresi verdiğin binaya giriyorum. Tarifindeki gibi, yeşil mermerden mimari olarak soğuk ama havası sıcak bir koridor. Beyaz deriden koltuklar ve birkaç beyaz kahve masası bulunuyor. Duvarın bir kısmı boydan cam. Siyah çerçevelerle koyu yeşil mermer sanki birbirini yiyor. Tam koltuğa otururken koridorun sonunda çok eski bir arkadaşımı görüyorum. Her şey burada da net. Ne olduğunu elbette anlıyorum, anlamamam mümkün mü? Senin başka yolun var mı? kafam karışmamış gibi davranıyorum. Seni hala bildiğimi, seni hala gördüğümü biliyor mu? Çok eskide kaldık. Bilmiyorum. Ne demeliyim, işim vardı, yolum düştü, burası neresi ve yukarıda ne var onu bile bilmiyorum. Telaşından anlamıyor, mutluluğundan. Evleneceğini haber veriyor. Benim seni tanıdığımı unutmuş. Bildiğimi, ezberlediğimi. Fotoğrafını gösteriyor. Elleri sıcacık, ter basıyor. Kazağının yakasını silkerek göğüslerine hava dolduruyor, duruluyor. Göğüsleri taşan bir süt gibi. Yanakları kızarmış, beni bilmiyor. Sarılıyor bana, mutluluğunu paylaşmak istemiş ama ben? Ben neler yapıyorum. Acil çıkmam gerektiğini söyleyip gözüme takılan merdivenlere koşuyorum. Seni arıyorum, bu da uzun zaman olmuş. Sen farkındasın, sesinde yine o kaypaklık, oda numarasını söylüyorsun. Senin evin. Yok. Nereye bağlı kaldın ki zaten? Kime bağlı kalabilirsin ki sen? Kapı aralık, içeri giriyorum. İçeride en az 2 aylık serüvenin var. Kokusundan anlayabiliyorum. Kapının girişine bile kokun sinmiş. Baharatlı, ince bir sızı gibi burnumun en arkasını yakınca aldığım bu tanıdık ama lanetler yağdırdığım bu koku. Kurtulmak neden mümkün olmamış?
Duvarlarda fotoğraflarım, eski ve yeni, çocukluğum, mezuniyetim, denize girişim, kapı deliklerinden çekilenler, ayaklarım, aslında benim değil ama senin sonradan rujlar ve ojeler sürdüğün fotoğraflarım, başka vücutlara montelediğin saçlarım, çıplak bir bebeğin boynuna sardığın beyaz atkım. Sen delisin! Bütün bunları görünce çıldırıyorum! Sen sapkınsın! Sen yıllarca benimle geçirdiğin vakitlere aşık olup bir türlü benimle olmayı kendine yediremeyip hep başka kadınlar aradın, bunu hiçbir zaman kabullenmeyip "olamıyoruz" diyerek kaçıp koşa koşa bana geldin sen! Senin ilgi duyduğun kadınlar bile benimdi; benim arkadaşımdı, benim eski dostumdu, benim komşumdu, benim öğretmenimdi! Yenileyemezsin ki sen kendini! Bir yılan bile senden üstündür, sen beni çok iyi tanıdığına dair nutuklar atarken nasıl da uzaktın kendine bile! Kendi yalanlarındı, bunların tümü senin! Üzülürmüşüm! Bilemezlermiş! Senden başkası anlayamazmış beni neyin üzeceğini!
Hepsini yırtıyorum. Eski arkadaşım ne kadar yabancı, odana bile gelmemiş. Asıl ben ne kadar da yabancıyım sana, bile bile her seferinde gözlerimi nasıl da kapatmışım. Sana yumruklar savuruyorum. Isınmış bir plastik gibi sesin odanın bir tarafından öbür tarafına yayılıyor, sıvısın, ben buna dayanamıyorum. Telefonunu alıyorum, numaramı sileceğim, mesajları, beni sileceğim senden! Telefonunda da yüzlerce fotoğraf buluyorum, uyurken çektiklerin, ağzım, ellerim, kirpiklerim, gizlediklerin hepsi! Sapık! Yere atıyorum, kendimi de şuradan atmak istiyorum. ayağımla eziyorum, gidip duş başlığıyla vuruyorum, tuvalete atıp sifonu çekiyorum. Sanki o suyla beraber boşa geçen bunca yıl da gidecek. Sanki sen yalancı değilmişsin, sanki hiç kandırmamışsın gibi olsa.
Merdivenleri nasıl uçuyorum, "tamam canım, tamam güzelim"ler kulaklarımda. Kulaklarımı kessem, o odaya giren ayaklarımı kessem, hep uzanan ellerimi de kessem, bunu istiyorum. Ancak böyle kurtulurum diyorum. Kaçıyorum, koşuyorum, kapıda arkadaşım önümü kesiyor, "güzeliz değil mi, yakışmış mıyız, doğru söyle." diyecektir. Biliyorum, gözlerim kıpkırmızı, ellerini itip gidiyorum. Böylesine lanet olsun."
Bunları da yazsam mı diyorum kendime. Beyaz odamdaydık, evim hep çok ışık alır. Ben bunları içimden okurken o da sanki odanın ışığında yüzüyor gibiydi. 10 yıl yaşlanmış, 10 yıl büyümüş. Ne özür, ne berbat ettiği güven, 30 yıllık dostluğu bir çöp gibi bana attırmış olmasının hüznü. Yılları silmeyi kolay mı sanıyordu? Kim bunu kolay bir şey sanıyor? İyi gözükmüştüm. Yalnız bana ettiği ihanet mi? Benim inancım ne olmuştu? Yıllar diyorum, yıllar. Kim bu kadar yıl saklayabilmişti? Güzelim diyecektir, hiçbir şey yaşanmamış gibi, güzelim, nasılsın? Gülecektir, kocaman ağzıyla. Ağzı büyür, büyür, elleri bacaklarıma dolanır, güzelim der. Ben onun ses tonundan anlarım her şeyi, yarın olur, bir başkasına kaçar. Kaçmaz, koşar. Bir başka güzelim, bir başka rüya. Bak işte diyorum, ne çok şarkı, ne çok sigara, ne çok güzelim, ne çok yol, bir beyaz atkı, bir küçük odun parçası, hepsi çöp.
Şarkı önerisi:
"Geçti artık göğsümde,
Kuş barınmaz anladım."
Metin Altıok
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder