2 Nisan 2019 Salı

"Rüyada yaşamaktan güzel ne var ki?
Dilediğin insanları da yanına alırsın."
Oğuz Atay-Tutunamayanlar


Huzur bulduğum, o ağaçlı yolda; terk edilmiş bu evlerin arasında tekrar yürüyordum. Aradan kaç yıl geçmişti? Evlerin birazı yıkılmış, ağaçlarımız kurumuş, sokak lambalarımızın çoğu patlamıştı, kimisi de titrek yanıyordu; camlarımız da kırılmıştı. Ben hem ellerim hem kalbim titrerken o yolun sonuna odaklanıp duruyordum. Yanımda daha yeni tanıştığım, o gitar çalan kız; hayretle dinlemişti, ona bütün hikayeyi baştan anlatmıştım. Bütün bir hikaye miydi, bilmiyorum ama hoşuna gitmişti. Benimle gelmek, anlattığım her yeri görmek istemişti.

Aslında bu yola gelmeden, onu kalabalıktan koparıp bir keresinde rüyamda bembeyaz buzdan bir şatoya dönüşen ama sonra odacıkları dolu olan o binanın aslında senin kalbin olduğunu anladığım okulun önünden geçirdim. Okulun biraz ilerisini gösterip "burada mı beklerdin yani?" dedi. Böyle basit bir ayrıntıyı hatırlıyor olmasına bile şaşırmıştım. Sonra sağ taraftaki binalara baktı, anlamıştı ama bir şey demedi. Ona bir gece yarısı gizlice o binaya girdiğimi, kapının önünde otururken hiç tanımadığım kişiler tarafından yapışkanları sökülmüş kapının açıldığını, benim o adamla değil de artık yabancı olduğum içerisiyle başbaşa ve dona kaldığımı anlatmıştım. Bir tek ona anlatmıştım. Ve o öyle sessiz dinlemişti ki, bana sormadan o evi bilebilmişti.

Biraz daha yürüdükten sonra eskiden oturduğumuz bahçeye geldik. Oraya krem rengi masalar konmuştu, yemyeşildi. Sanki kalbimden bir sızı benden ona geçti. "Keşke eskiden de burası böyle güzel olsaydı, daha çok vakit geçirebilirdik belki" dedim. O, sanki seninle kopuşumuzun, bu bahçenin eski hali yüzünden olduğunu düşünmüş gibiydi, üzüldü. Su şişesinden son yudumunu içip şişeyi çöpe attı. Ben çöpü de hatırladım. Bir pasta kartonunu, bu çöp kutularından birine atmıştık. Bu ayrıntıyı ona anlatmadım, söylesem, eminim şaşıracaktı. 

Biz işte o yola yaklaşırken hava kararmıştı. Benim yolum. O canlı bahçeye yakın ama uzak kalmış, bu terk edilmiş evler... Ona ne hissettiğimi söylemedim. Artık kendimi çırılçıplak sunmanın yanlışlığını anladım. Anladım bunu. Ne diyebilirdim ki. Sanki yolun sonuna geldikçe o da heyecanlanmıştı. Belki bütün bunların yalan olabileceğini düşünmüştü. Ona anlattığım bir parça şeyin, o hislerin gerçek olabileceğine inanmamıştı belki. Bu yüzden bir mucizeye ihtiyacım vardı.

Arabaların yıkandığı yeri gördüm, sağda evimin balkonunu, sonra bir karartı, önüne değil de arkasına bakınan, etrafında bir şeyler arayan bir adam. O heyecanlanıp kolumu tuttu, ben oracıkta dona kaldım. Sen, beni gördüğüne şaşırmıştın ama bunu belli etmeyeye çalıştın. O bunu anladı ve üzülmemem için kulağıma fısıldadı. "Bak dediğin gibi, buraya yine gelmiş." Ben bunu zaten hissetmiştim, Mümkün müydü? Sana yüzlerce ışık yılı uzakta olsam dahi... 

Sen sigaranı yaktın, onu heyecandan ateş basmıştı. Bir bahane uydurup kaçmaya çalıştı. Ben  ona ayıp olacak diye bırakmadım ama seninle konuşmak istiyordum. Bu arada gidersin diye ödüm kopuyordu. Sana yürüyüşü teklif ettim. "Neden?" dedin. Yalnızca konuşmak için. Seninle uzun uzun konuşalım. O kadar çok zaman geçti. Başka ne olabilirdi? Başka elime ne geçebilir ki? Senden ne isteyebilirdim, bunca zamandan sonra neyi değiştirebilirdik? Olumlamadın, onu aldığım yere götürmesem yanlış olacaktı, sen sigaranı söndürdün, yine kaçacaktın, cesaret edemezdin, o gitarını sırtlanmıştı, bizi yalnız bırakmak istiyordu ama yolu bulamazdı, ben sana baktım, sen ondan utandın.

Döndüğümde yoktun. Gecenin bir yarısıydı. Bekleyemez miydin? Bir taş buldum, bütün o yollar boyunca, ayağımla vurduğum taş, beni nereye götürürse. Bulamadım seni. Ertesi gün de, öbür gün de. Artık oradan gitme vaktim gelmişti. Yine bilinmeyenlere, tüm o büyüden uzakta. Büyülü evden, senin olduğunu bildiğim ama bir türlü ispatlayamadığım o buz binadan. Kalbim, işte şimdi şarkısı susmuş gibi.

Önerilen Şarkı: The Beatles- Julia

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder