Sen mi unuttun,
Gelmiyorsun."
İşe yarar bir şey. Sessizlik. Ses nedir ki, duyan yoksa ve anlayan. Geri çarpıp gelmiyorsa. Sessizlik, işe yarıyor. Kendine kalıyor. Tüm harfler ve boşa sarf edilmemiş nefes.
Sessizliği içiyorum. Sessizlik olup nefesimle boşluğa atlıyorum. Ellerini tutmak istiyorum. Bunun yerine susuyorum. Bu seni son görüşüm. Kolların yaralanmış, sinek ısırığı diyorsun, hep beni ısırıyorlar, kabarıyorum. Yaralarına dokunuyorum. Yaraların kalbime yerleşiyor. Artık hep orada kalacaklar, biliyorum. Ben ellerini tutmak istiyorum, bir şarkı dinlemek, bir şarkı tutmak seninle. Yıllar sonra bir yerlerde duyduğumuzda o anları hatırlayalım istiyorum. Sanki başka türlü kalmayacakmışız gibi birbirimize. Sen radyoyu açmıyorsun. Hızla yediğin yolda, pencerelerden rüzgar giriyor. Yeşilin yeni kokusu, bazen akasya ve hatta iğde ile dut. Şarkı yerine koku tutmuşum gibi. Şimdi olsa, hatırlar mısın? Tüm o kokular sana geldiğinde, o rüzgarlı güne yaklaşır mısın?
Hatırlar mısın, kaç yıl önce, bir film izlemiştim, biter bitmez sana koşmuştum.
Ağlamıştım, boyun uzundu, "ya ölüm girerse" demiştim, "nasıl ve niye göze
alamıyorum o kadınlar gibi yalnız bedenine sahip olabilmeyi, neden yanlız
benimle olmanla yetinmeyip bize bunca zamanı boşa harcatıyorum. Biraz yüreklendirsen,
gel demekten fazlasını yapabilsen", yapabilseydin. Sana tutunabilseydim. Uzun
uzun konuşmuştun benimle, "hayatta olabilirdi böyle şeyler." Yine duygusal davranmıştım, yine abartmıştım, hep abartıyordum zaten. Sana bir gelseydim, ah bir gelseydim,
beni bir bilseydin her şey ne güzel olurdu. Her şey güzel olurdu ama her şey
neydi, hiçbir şeydi. Bir şeyler vadedemiyordun, söz veremiyordun. Bir gelecek yoktu. Bunu ben de biliyordum.
Bugün biz de bir film gibiyiz. Geldiğimiz noktada. Ben bir
cümlede sana ait bir çok hissi, bir polen boyutunda, tadında, kokusunda
tanımlayabiliyorum, sana anlatmaya çalışıyorum. Sen bunları dinliyor musun? Gel
diyorsun, gel gidelim, kaçalım. Her şey ne güzel olur. Neler güzel olur?
Bedenlerden başka neler, hiçbir şey.
Ev yolu azaldıkça rüzgar yavaşlıyor, sen yavaşlıyorsun. Evimin yolunu bilmen ama bir daha gelmeyecek olman da hoşuma gidiyor, kollarına bakıyorum. Asıl şimdi günü saatlerden, tümünden akrebi yelkovanı kurtarmak isteyen sensin. Bunu neden itiraf etmiyorsun? Ellerini tutayım istiyorsun, ellerini alıp bacaklarıma götüreyim istiyorsun, vedalaşmadan önce bir kez öpeyim istiyorsun, vedalaşma olmayan bir öpücük, sonra yine ellerini tutayım istiyorsun, gel demek istiyorsun, her şey güzel olacak. Hiçbir şey.
Sessizlik içimde bitiyor. Araba duruyor. Pencerede rüzgar sönüyor. Gitme diyorsun. Gel, güzel olurdu. Ben, veda için, seni öpüyorum. Öpüşüm veda kokuyor. Sana bütün bunları söylesem, çok abartıyorsun diyeceksin. İşte bu yüzden, bu son oluyor . Seni bir daha görmeyeceğimden eminim.
Bir filme daha denk geliyorum. Bir kadın ve yok kadar zayıf bir erkek. Aradan 30 yıl geçmesine rağmen, karşılaşıyor. Bir otobüs molası, bir sokak, bir hastane, bir okul. Hepsi her an bir ihtimal. Hava belli ki soğuk, rüzgar yok, erkek, kadına bir mektup veriyor. Elinde son doktor raporu. Erkek sanki bir ömür boyunca, belki karşılaşırız diyerek cebinde saklamış. Hani film koksa, ölüm kokacak. Konuşmuyorlar. 30 yıl hiçbir şey kaybetmemiş. Konuşmadan anlaşıyorlar. Yıllar hiç girmemiş gibi. Ancak ölüm, vedadan kötü. Bir film yerine bir rüya da olabilir.
Ben de, bugün olsun, bugün kalkıp sana gelmek istiyorum. Umurumda değil, sen ve kadınların. Hiçbir şeyi düşünmeden sana koşuyorum. Yaralı kolların, geçmemiş. Yaralarına da dokunuyorum. Arabaya binip sıcak koltuktan eğilip müzik açıyorum. Neden hiç şarkımız olmamış?
Ben de, bugün olsun, bugün kalkıp sana gelmek istiyorum. Umurumda değil, sen ve kadınların. Hiçbir şeyi düşünmeden sana koşuyorum. Yaralı kolların, geçmemiş. Yaralarına da dokunuyorum. Arabaya binip sıcak koltuktan eğilip müzik açıyorum. Neden hiç şarkımız olmamış?
"Öyle karanlık gece ki ruhum,
Olmuyor sabah."
Önerilen Film: Andrei Tarkovsky-Nostalghia
Önerilen Film: Andrei Tarkovsky-Nostalghia
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder