15 Nisan 2025 Salı


"Savaşmayı bırakan insana kim ne yapabilir ki?

Yenilmek kadar büyük özgürlük yok,

şimdi kazananlar düşünsün Osman."*

ya da

"Bu hikaye senden uzun Osman."


Eylül sonu,

Açık pencereden odanın içine,

sesi artık durulmuş denizin kokusu ve serinliği doluyor.

Yazlığın terasında, eski tahta masada içilen kahveler,

Akşamdan kalma.

Çitin dibindeki süsenler, soluyorlar artık.

Kırılganlıklarını sana benzetmiştim onların,

Senin kaçınılmaz sonuna.

Toplarken bir mevsimden fazlasını taşımayan valizini,

bana bıraktığın gülfem gibi.

Dayanamayan, sıcak isteyen bir çiçek.

"Bakmazsan solar" demiştin.

Bakmadım.

Bana onun adını sen söylemiştin.

Ben ilk kez o gün öğrenmiştim.

Zor bulunurmuş.

“Sen gibi demiştin.”

İnanmıştım.


Şu yüksükotu çiçek açmadı bu sene.

Tohumlarını rüzgarda bıraktı çaresiz.

Hiçbir yere tutunmadılar.

Ama düştükleri yerleri biliyorum.

Boynuzotu ise kuruyup çekilmiş.

Sadece küre çiçeğinin yer yer direndiği küçük bir alan kalmış bahçede.

Ormankuşçuğu ise hâlâ güçlü.

En kuytuda, gizlice direniyor.

Zaten her şeyin sonunda o kalırmış.

Ben,

Gördüğün gibi.

Çok az şey yeşil kaldı.

İçimde küçük bir şey hala yaşıyor.

Ve bir köşede, çatlamış bir saksıda

tek başına bir ömürotu büyüyor.

İnatçı, suskun, belli ki yanlış zamanda açmış.

Tam senin gibi.

Biz gibi.

 

Kuşlar da azaldı gökte

Çoğu göç yolunda,

onları bir zamanlar izlediğimiz yeri de,

Sen seçmiştin.

Zakkumla karaçalı arasında,

Ve ben hâlâ buradayım.

Ben bazen hâlâ kuşlar için orada kaçıyorum.

 

Seninle o yerimize ilk gittiğimizde,

Küçük patikadan geçerken boynuzotu sarmaşık gibi dolanmıştı çalıların arasına.

"Bak," demiştin,

“Görünmeyeni seviyorum ben, saklananı, bu yüzden sakladım seni.”

Seninle her konuşmamız böyleydi —sonrası uzun bir sessizlikler.

O akşam, güneş batmadan hemen önce sahil yoncası arasına uzanmıştık.

İtüzümlerinin hemen yanına.

Gülmemeye çalıştığımız anlardan biriydi.

Hiçbir şey söylemeden.

O anda sadece rüzgara boyun eğen çobangüllerin sesi.

Şimdi oralardaki aslan ağızları da solmuştur.

Güz müşkürümü rengini yavaşça koyultmuştur.

Gelincik tarlası çoktan sarıya dönmüştür.

 

Sonra o taşın altına sıkıştırdığın küçük notun,

"Buradaydık."

O kadar.

 

Çiçeklere son kez baktım.

Güz müşkürümü hâlâ ayaktaydı,

Kapıya geldim.

Kilidi çevirmeden önce durdum.

Avcuma güneş ışığı düşüyordu.

Kısacık.

Son kez.

Ve sonra,

“Kapıyı çektim.”

Arkada kalan her şey — rüzgar, son kahve, sessizlik, çiçekler, sen

şimdi sadece içimdeydi.

 

Yokuştan toz kalktı, yaprak uçtu,

Ben giderken.

Bazı yerler gitmemizi beklemez.

Bazı kuşlar böyle göçmez.

Bazı yeşiller böyle solmaz.

Bazıları gitmemizi istemez.

Bazı sonlar böyle yazılmaz.

Bazı hikayeler böyle bitmez.

Başkalarının bazıları…

 

*Bu hikaye senden uzun Osman-Aylin Balboa

 Önerilen Şarkı

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder