"Hatırla."*
"O kadar hatırlıyorum ki artık her şeyi. Sen diye yattığım, yataklarda sana ateşlerde döndüğüm uykulardan, her şeyi. Dün gece, bir türlü kurtulamadığım o hislerle boğuştuğum rüyalarda, ayıkken bile yüzleşmekten korktuğum, uykularda boğulduğum tüm hisleri. Sana "neden beni görmüyorsun?" diye ağladığım, kuytulara sığınıp kaçtığım tüm duyguları. Hala hepsinde seni aradığım rüyaları. Hatırlıyorum hepsini.
Bir eve giriyorum, sana ve yakınlarına ait bir yas evi. Sırf gözüne girebilmek için topluyorum, temizliyorum her şeyi. Yemekler yapıyorum sana, o gün için, ertesi gün için, sonraki diğer birkaç gün için. Gözüne girmek istiyorum. Yaptıklarımı beğen, öv, senin için olduğunu anla, beni insanlara göster istiyorum. Hepiniz gelince önünde, arkanda, etrafında dolanıyorum. Sen, ben yokmuşum gibi davranıyorsun: "O mu? Sıradan biri."
Bunu duyunca kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Ne diyebilirdi ki? Senin gibi itiraf etmesi, onun için çok daha zor. Kandırma kendini, sen o değilsin. Karanlıklardayken kendini nasıl hissettiğini hatırla, kimse yokken sana ne kadar özel hissettirdiğini.
Tekrar çıkıyorum ortalığa. Yeni yemekler, yeni koşturmalar. Bir ara yalnız kalıyoruz. Gözlerimiz birbirine bakarken, sen orada olduğum için şaşkınsın. Senin için geldim diyorum, yapabileceğim bir şey var mı? Teşekkür ediyorsun. Minnet dolusun. Yemekleri yedin mi diye soruyorum. Hayır diyorsun. Anlamadığını düşünüp tekrar soruyorum, yemekleri yedin mi? Hayır diyorsun. Benim yaptığımı bile bile, anlayamıyorum. Ben olsam, senin çizdiğin bir noktaya bile tapardım, ayak izlerini izlerdim senin. Anlayamıyorum işte, yüzüm düşüyor. Sen, sinirleniyorsun. Bundan bile bir anlam mı çıkardın kendine yine, şu yas gününde? Ağzımı açamıyorum, cevap bile veremiyorum sana, haklısın. Yarın yersin.
Evden çıkıyorum. Bir boşluğum kaldı mı o kalabalığın içinde? Tutuldu mu benim yasım da? Üzüldün mü biraz olsun, senin için çaba gösterdiğim şeyleri göremediğin için? Bunları bilmiyorum. Soracak gücüm olduğunu, hiç sanmıyorum.
Dönüyorum evime. Sana, kendimi savunacak bir halim yok. Günlerce uyuyamıyorum. Haberin yok. Eve sığamıyorum, evde durmuyorum, evden kaçıyorum. Bir daha o yemekleri pişirmeyeceğime söz veriyorum kendime. Bir anlamı olmayacaksa. Gerek yok. Sen bunları bilmiyorsun.
Bunların hepsini hatırlıyorum, uyandığımda. Rüyamdakilerin hepsi neyi temsil ediyordu? Zamanı geri alabilir miydim? Bende tetiklediğin şeyleri örneğin? O günü hatırlıyorum, o geceyi. İlk başladığı anı, yanlış aktarılanları, sonradan itiraf ettiklerini. Sen, o günü hep hatırlamamla suçladın beni, ama ben o gece bana koşmadığınla ilgili hiç suçlayamadım seni. Üzgün olduğunu hiç hissedemedim. Sonrası, benzerleri geldi. Sen bende nereye dokunduğunu hiç anlayamadın. Zamanı geri alamaz mıyım? Keşke kendimi geri alabilsem..."
Mektubun son kelimesini yazınca nefes nefese uyanıyorum uykumdan, rüya içinde rüya. Bütün gece, o hislerin hepsini, yaşamışım gibi kalbimde hissettim. Kendimi hayatımın hiçbir yerinde böyle düşürmeyeceğime yeminler ederek uyandım aynalara. Hiç görülmemiş olmasını dilerdim, böyle bir dünya olmamasını. Ruh emici bir şeydi. Kan ter içinde görülmüş, 2 yıl gibi gelen bir rüya. Rüyayı geri sarabilir miyim?
Elif
2025, İzmir
*Kairos
Önerilen Şarkı: Nazan Öncel-Manzaralı Oda
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder