Bir fotoğraf gördüm. Bir masanın üzerinde bir elma. Arslan atmış bana.
" Elif, güzel olmuş mu?" dedi.
Kendisi çekmiş.
"Neden bu kadar yalnız bu elma?" dedim.
"Birinin midesine inseydi daha mı iyiydi? dedi.
" Yanında başka elma olsaydı bari..." dedim.
Ne kadar yalnızdı Elma. Bir masanın üzerinde, oracıkta tek başına, denize karşı duruyordu. Üstelik resmen boynu büküktü, yemin ediyorum. Bir derdi olduğunu kim görse anlardı.
Ne kadar yalnızdı Elma. "Kaderim çok önceden çizilmiş." diyordu Denize. "Yıllar önce."
Yasaktı Elma.
Bu fotoğraf beni çok etkiledi. Sonra nereden çıktığını bilemiyorum ama bir şarkı dolanıverdi dilime...
Burada uçan kuşlar ve ölüme dair bir şeyler var. Kimya Mühendisi, Redaktör (Fotoğraflar bana aittir. İzinsiz ve atıfsız kullanılamaz.)
30 Ocak 2013 Çarşamba
28 Ocak 2013 Pazartesi
m.
Bedenim...
(Şimdiye kadar kendime aynada bile bakmamıştım. Yetiştirilmeden kaynaklı olduğunu sanıyorum, hiç sorgulamadım bedenimi. Bacaklarım ince miydi, kalın mıydı; belim ince miydi, kalın mıydı mesela. Bilmiyorum. Bu konular açıldığı zaman hep utanır sıkılırdım.)
Aşk denilen şey, bazı duyguları coşturduğu gibi bazı şeyleri köreltince kendimi bir gün onun karşısında çırılçıplak buldum. Bütün utancım, bütün çekingenliğim gözlerime doldu. Beni oracıkta sadece duygularımla o bırakmıştı, kendi elleriyle. Gözlerini şaşkınlıktan açılan gözlerimden ayırmadan yapmıştı bunu. Ne üzerimde zayıf gösteren siyah elbisem, ne çok paralar harcadığım kaliteli çamaşırlarım vardı. Kendimi olduğumdan farklı değil tamamen olduğum gibi görüyordum şimdi; karnımdaki benimle, aldığım biraz kilodan dolan belimle. Vücumda dolanan gözlerini henüz bir kaç saattir tanıyordum. Hayır sarhoş değildim, henüz. Ne olduğunuysa anlamamıştım, evet.
(İlk defa adım attığım bir şehirdeydim. Hiç tanımadığım birine bu duyguları hissediyor olmam onu yeniden kolayca hayatımdan çıkaracak olmam demek değil. Bugün bu evde yaşananları unutamayacağım. Ne kadar inkar edersem edeyim, onu artık hayatımdan çıkarmam mümkün değil.)
Bana aşık olduğunu fısıldarken aralara ilk görüşte aşkı sıkıştırıp durdu. Yüzünü ellerime alıp onu sardım. Duygularım beynimi uyuşturuyor, hissettiklerim beni sarhoş yapıyordu. Bedenimi kontrol edemiyordum. Sanki defalarca bunları yaşamışım, onu senelerdir tanıyormuşum gibi hissediyor hatta davranıyordum! Bu nasıl mümkündü?
(Beni duvarı duvar kenarından çekti, kendine doğru çekti. Yüzümü ona dönünce, o da başını boynuma saklayınca duvardaki tabloları gördüm. Onları oraya neden asmıştı? onlara bakınca mesela, ne hissediyordu? Bunları bana bir gün anlatacak mıydı?)
Vücudumun onun için yaratıldığından bahsetti. Uzun boyluydu, çok uzun boyluydu hatta. Etrafında bunları söyleyebileceği çok insan olduğundan emindim, bunları söyleyeceği çok insan olacağının da farkındaydım. o an bunu görmemezlikten gelmek zorunda olduğumu biliyordum. O bana iltifatlar yağdırırken, o bana aşık olduğunu söylerken, o kocaman kollarıyla beni sararken ben hep sustum. Odaya vuran ışığı ve odada var olan o muhteşem koku her şeyden farklı.
(Teninin sesi hala kulaklarımda.)
O şehirden döndüm. Beni bir daha aramadı. Neden ondan bir hayat beklemiştim bilmiyorum.
Dudaklarından odaya dökülen ve kalbime giden bütün sözlere inanmıştım oysa...
---28.01.2013/ Bana bunları yazdıran Alix'e teşekkür ederim.---
(Şimdiye kadar kendime aynada bile bakmamıştım. Yetiştirilmeden kaynaklı olduğunu sanıyorum, hiç sorgulamadım bedenimi. Bacaklarım ince miydi, kalın mıydı; belim ince miydi, kalın mıydı mesela. Bilmiyorum. Bu konular açıldığı zaman hep utanır sıkılırdım.)
Aşk denilen şey, bazı duyguları coşturduğu gibi bazı şeyleri köreltince kendimi bir gün onun karşısında çırılçıplak buldum. Bütün utancım, bütün çekingenliğim gözlerime doldu. Beni oracıkta sadece duygularımla o bırakmıştı, kendi elleriyle. Gözlerini şaşkınlıktan açılan gözlerimden ayırmadan yapmıştı bunu. Ne üzerimde zayıf gösteren siyah elbisem, ne çok paralar harcadığım kaliteli çamaşırlarım vardı. Kendimi olduğumdan farklı değil tamamen olduğum gibi görüyordum şimdi; karnımdaki benimle, aldığım biraz kilodan dolan belimle. Vücumda dolanan gözlerini henüz bir kaç saattir tanıyordum. Hayır sarhoş değildim, henüz. Ne olduğunuysa anlamamıştım, evet.
(İlk defa adım attığım bir şehirdeydim. Hiç tanımadığım birine bu duyguları hissediyor olmam onu yeniden kolayca hayatımdan çıkaracak olmam demek değil. Bugün bu evde yaşananları unutamayacağım. Ne kadar inkar edersem edeyim, onu artık hayatımdan çıkarmam mümkün değil.)
Bana aşık olduğunu fısıldarken aralara ilk görüşte aşkı sıkıştırıp durdu. Yüzünü ellerime alıp onu sardım. Duygularım beynimi uyuşturuyor, hissettiklerim beni sarhoş yapıyordu. Bedenimi kontrol edemiyordum. Sanki defalarca bunları yaşamışım, onu senelerdir tanıyormuşum gibi hissediyor hatta davranıyordum! Bu nasıl mümkündü?
(Beni duvarı duvar kenarından çekti, kendine doğru çekti. Yüzümü ona dönünce, o da başını boynuma saklayınca duvardaki tabloları gördüm. Onları oraya neden asmıştı? onlara bakınca mesela, ne hissediyordu? Bunları bana bir gün anlatacak mıydı?)
Vücudumun onun için yaratıldığından bahsetti. Uzun boyluydu, çok uzun boyluydu hatta. Etrafında bunları söyleyebileceği çok insan olduğundan emindim, bunları söyleyeceği çok insan olacağının da farkındaydım. o an bunu görmemezlikten gelmek zorunda olduğumu biliyordum. O bana iltifatlar yağdırırken, o bana aşık olduğunu söylerken, o kocaman kollarıyla beni sararken ben hep sustum. Odaya vuran ışığı ve odada var olan o muhteşem koku her şeyden farklı.
(Teninin sesi hala kulaklarımda.)
O şehirden döndüm. Beni bir daha aramadı. Neden ondan bir hayat beklemiştim bilmiyorum.
Dudaklarından odaya dökülen ve kalbime giden bütün sözlere inanmıştım oysa...
---28.01.2013/ Bana bunları yazdıran Alix'e teşekkür ederim.---
27 Ocak 2013 Pazar
Ocak ayını sevmem mümkün değil... Uzun yıllardan beri sevemiyorum, soğuk olmasından, bir ölümden, bir kazadan ve başka şeylerden kaynaklı olabilir bu.
1 aydır yoğunum. Dergi işleriyle uğraşmak beni fazlasıyla yordu. Birde Elsa'yı yazmış olmamın insanların üzerinde bıraktığı şok etkisi var tabi. O küçük siyah saçlı, beyaz tenli, erik gözlü kızı hayatımın ortasından atmam mümkün mü hem? Ne olursa olsun Paris'te yaşanan bir aşk Elsa, Louis'in sevgilisi...
Bu akşam bir kanser hikayesini bitirdim. Hem bilimsel hem fazlasıyla duygusal oldu. Hem ağladım hem şaşırdım. Bir ocak ayına dönüverdim hikayemin sonunda. bir ölüme mesela...
ocak ayını sevmem mümkün değil... Uzun yıllardan beri sevmiyorum.
Başka şeylerden kaynaklı olabilir bu...
1 aydır yoğunum. Dergi işleriyle uğraşmak beni fazlasıyla yordu. Birde Elsa'yı yazmış olmamın insanların üzerinde bıraktığı şok etkisi var tabi. O küçük siyah saçlı, beyaz tenli, erik gözlü kızı hayatımın ortasından atmam mümkün mü hem? Ne olursa olsun Paris'te yaşanan bir aşk Elsa, Louis'in sevgilisi...
Bu akşam bir kanser hikayesini bitirdim. Hem bilimsel hem fazlasıyla duygusal oldu. Hem ağladım hem şaşırdım. Bir ocak ayına dönüverdim hikayemin sonunda. bir ölüme mesela...
ocak ayını sevmem mümkün değil... Uzun yıllardan beri sevmiyorum.
Başka şeylerden kaynaklı olabilir bu...
21 Ocak 2013 Pazartesi
e
beni affet elsa. Bunu sana artık yapmak zorundayım. Bana başka çare kalmadı.
Dedi sessizce. Fısıldadı hatta.
"Beni unutma beni unutma" dedi.
"tamam, tamam" dedim.
Duymadı mı ki?
Dedi sessizce. Fısıldadı hatta.
"Beni unutma beni unutma" dedi.
"tamam, tamam" dedim.
Duymadı mı ki?
16 Ocak 2013 Çarşamba
.
Kırılganım. Yaşamak istemediğim bir hayatı yaşadığım için belkide.
Dün aslında 2 senedir tanıdığım birine hayatımda bir zamanlar var olan; kanımdan, canımdan olan kişileri anlattım. Başka insanları ayıplarken; aslında çocuk yaşta yaşadıklarım hatta benden önce olup biten şeylerin hepsini aştığını farkettim.
Sonuç olarak şuna bağlanır mı bilmiyorum ama, babamın bana zorla okuttuğu bir mühendislik fakültesi sıralarında, zor olduğunu bildiğim ancak arkamdakilerden güç alarak ilerlediğim bir yolda bir başarı gördüm. Bambu dergi raflarda yerini aldı. Yayın kurulunda ismimi görmek pek zor olmayacaktır, ki bu hayal çocukluğumun hayaliydi...
Dün aslında 2 senedir tanıdığım birine hayatımda var olan, kanım ve canım kadar sevdiğim kişileri anlattım. Başka insanların dostluklarını ayıplarken dergimi açıp okumadıklarını farkettim.
Kırılganım. Yaşamak istediğim bir hayatı yaşayamadığım için belkide.
Sevgilerimle....
Dün aslında 2 senedir tanıdığım birine hayatımda bir zamanlar var olan; kanımdan, canımdan olan kişileri anlattım. Başka insanları ayıplarken; aslında çocuk yaşta yaşadıklarım hatta benden önce olup biten şeylerin hepsini aştığını farkettim.
Sonuç olarak şuna bağlanır mı bilmiyorum ama, babamın bana zorla okuttuğu bir mühendislik fakültesi sıralarında, zor olduğunu bildiğim ancak arkamdakilerden güç alarak ilerlediğim bir yolda bir başarı gördüm. Bambu dergi raflarda yerini aldı. Yayın kurulunda ismimi görmek pek zor olmayacaktır, ki bu hayal çocukluğumun hayaliydi...
Dün aslında 2 senedir tanıdığım birine hayatımda var olan, kanım ve canım kadar sevdiğim kişileri anlattım. Başka insanların dostluklarını ayıplarken dergimi açıp okumadıklarını farkettim.
Kırılganım. Yaşamak istediğim bir hayatı yaşayamadığım için belkide.
Sevgilerimle....
6 Ocak 2013 Pazar
Prag
Bu şehirde son gecem. Yarın sabah Prag treninde olacağım. İçimde tarifsiz bir keder ve yıllardır hayalini kurduğum şehre kavuşma heyecanı var. Her şeyimi burada bırakıp gitmek zorundayım.
Bana başka çare kalmadı.
Bu şehirdeki son gecemde yine erik ve akasya ağacıma karşı duran penceremin tam önündeyim. Evimin ışıkları kapalı. Türk sanat müziğine ait eserlerleyim sadece ki buna musiki demeyi şu an tercih ederdim. Bana bu satırları ise " boş kalan çerçeve" yazdırdı.
Yarın Prag treninde olacağım. Önce Tiran'a gidecek, oradan Prag trenine bineceğim. Evet uğruna ne hikayeler yazdığım şehre kavuşuyorum. Fotoğrafları 2013'ün ağustos ayında sizlerle paylaşacağım.
St. Ludmilla katedralinin arka sokağından parkları keşfedeceğim, kiliseleri, caddeler, Nazım'ı, Veli'yi her şeyi, herkesi iliklerimde hissedeceğim...
Şarkı ise: burada...
Bana başka çare kalmadı.
Bu şehirdeki son gecemde yine erik ve akasya ağacıma karşı duran penceremin tam önündeyim. Evimin ışıkları kapalı. Türk sanat müziğine ait eserlerleyim sadece ki buna musiki demeyi şu an tercih ederdim. Bana bu satırları ise " boş kalan çerçeve" yazdırdı.
Yarın Prag treninde olacağım. Önce Tiran'a gidecek, oradan Prag trenine bineceğim. Evet uğruna ne hikayeler yazdığım şehre kavuşuyorum. Fotoğrafları 2013'ün ağustos ayında sizlerle paylaşacağım.
St. Ludmilla katedralinin arka sokağından parkları keşfedeceğim, kiliseleri, caddeler, Nazım'ı, Veli'yi her şeyi, herkesi iliklerimde hissedeceğim...
Şarkı ise: burada...
5 Ocak 2013 Cumartesi
Kulağıma yaklaştı. Onun bile duyamayacağı kadar kısık bir sesle tekrarladı daha önceden defalarca söylediği sözü:
" Senin için her şeyi yaparım."
Başını yine hafifçe kaldırdı, yine gülümsedi, yine umut verdi.
Bense tekrarladım daha önceden defalarca verdiğim cevabı:
"Öyle söyleme."
Derin bir nefes aldım, yine gülümsedim, yine umut verdim.
Evrende iki dünya yoktu ama biz ayrı dünyaların iki ayrı insanıydık. Bunu ona söylediğimde " o öyle değil, evet sen kendi dünyanın insanısın ama ben de o dünyanın başka insanıyım." demişti. Ben bunun böyle olmadığını apaçık biliyordum.
Şimdilerde, son yıllarda, o hayatıma girdiğinden beri üflediğim doğum günü mumlarında, parmaklar arasına alınan kirpiklerimde, bir dilek tutmam gereken her şeyde aynı şeyi tutuyorum içimden.
O şeyi herkes biliyor.
"hayal kurabilmek, onu kurabilmek. Gerçekleşmesine gelmedi sıra hayallerimin; sadece onu düşünebilmek istiyorum."
söylenecek başka şey yok. O yanımda uyurken bile düşündüğüm tek şey bu. Başka bir şey düşünmem mümkün değil çünkü yıllar sonra onun bu halini nasıl hatırlayacağımı bilemiyorum.
Gerçeğiyle yaşayabilmek benim için çok daha kolay olurdu.
Olamaz mı?
olabilir...
" Senin için her şeyi yaparım."
Başını yine hafifçe kaldırdı, yine gülümsedi, yine umut verdi.
Bense tekrarladım daha önceden defalarca verdiğim cevabı:
"Öyle söyleme."
Derin bir nefes aldım, yine gülümsedim, yine umut verdim.
Evrende iki dünya yoktu ama biz ayrı dünyaların iki ayrı insanıydık. Bunu ona söylediğimde " o öyle değil, evet sen kendi dünyanın insanısın ama ben de o dünyanın başka insanıyım." demişti. Ben bunun böyle olmadığını apaçık biliyordum.
Şimdilerde, son yıllarda, o hayatıma girdiğinden beri üflediğim doğum günü mumlarında, parmaklar arasına alınan kirpiklerimde, bir dilek tutmam gereken her şeyde aynı şeyi tutuyorum içimden.
O şeyi herkes biliyor.
"hayal kurabilmek, onu kurabilmek. Gerçekleşmesine gelmedi sıra hayallerimin; sadece onu düşünebilmek istiyorum."
söylenecek başka şey yok. O yanımda uyurken bile düşündüğüm tek şey bu. Başka bir şey düşünmem mümkün değil çünkü yıllar sonra onun bu halini nasıl hatırlayacağımı bilemiyorum.
Gerçeğiyle yaşayabilmek benim için çok daha kolay olurdu.
Olamaz mı?
olabilir...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)