6 Mart 2013 Çarşamba

Ben lisedeyken çok dertli biriydim. Yani şu her şeyi kafasına takan bir genç kız düşünün. Ağlamaya kalkıştığım zaman "Simge" hemen kulağıma fısıldardı "Yukarı bak, yukarı" diye. O bende alışkanlık olarak kaldı işte. Şimdi ne zaman dolsa gözlerim, yukarı bakıyorum. Eğer bu olay odamda oluyorsa duvarlarıma takılıyor gözüm, yukarı bakınca. Yazılarla, notlarla doldurduğum duvarlarıma. Bu sabah, uzunca bir süreden sonra o olayı yaşadım. Hemen penceremin yanında, masamın önünde oldu. Gözlerimi kaldırınca notlarıma takıldım, uzun süredir hatta yıllardır bakmadığım o notların içinden bir isim fırladı. Anmayalı ne çok olmuş dedim içimden...

Sonra neden artık fazla yazmadığımı düşündüm. Bizimkini düşündüm " 3 sene önceki gibi yazmıyorsun artık" deyişlerini. Önce onu üzmemek için yazmadığımı, sonra biri okur diye yazmadığımı, sonra da yazmaya yazmaya köreldiğimi anladım. Şu öküz oturma meselesini bu sabah yaşadım.

bu ağlama olayı gün boyu geçmedi, uzun ego yolculuğumda, onun yanında, evime dönerken ve muhtemelen uyuma aşamamda. Oysa artık uslu ve güçlü bir kız olmuştum. 23 yaşımın hakkını verecektim artık. Ama o kara duman peşimi bırakmıyor ki.. Sonra da şarkıda diyor ki :

" sevduğum dayanamam, alsun benu bu duman..."

Sonra ben de " ah bu şarkıların gözü kör olsun." diyorum.


Ona yazmak artık çok acı. neler yazacağım ki? " ağlama, dayan, sabret, geçecek, her şeyin üstesinden geleceğiz." mi? yine büzecek dudaklarını, eğecek boynunu yere, düşecek omuzları, koyacak ellerini dizlerine ve sıkacak parmaklarını. Sonra gülümseyecek bana "asıl sen gül" diyecek. "gül ki gülsün yüzüm." Bu olayı yaşamaya ne kadar çok alıştık biz...


Şimdi her şey geçtiği için, beraber ağladığımız için, her şeyi ona sabah söylediğim için rahatlayıp yazımı bitiriyorum...

Allah yar ve yardımcımız olsun...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder