Birden kapı açıldı, odandaki doktorun çıktı ve hazırlıksız yakaladın beni. önce sinirleneceğini düşündüm, yine mi sen derdin, bıktım senden diyebilirdin. Gülümsedin, bana yürüdün, hızlandın. Sen yürüdükçe ben nefes nefese kaldım. Odan büyüktü, odan beyazdı mermer tenin gibi. Bense şaşkın. Kendimi hiç hazırlamadığım bu tepkinle dağılmıştım. Biliyor musun, gülüşün ne güzeldi.
Beni gördüğüne ne kadar sevinmiştin. Şaşırmıştın, beklemiyordun. Odan ilaç kokuyordu, bana bir şeyler ikram etmek isterdin ama odanda ilaçlarından başka içecek yoktu, diyetine sadık kalmalıydın, hiçbir şey kabul etmiyorlardı. Ben biliyordum. duyuyordum bunları. Haber almamam nasıl mümkündü? Hem sen tüm o gittiğin şehirlerde, ilk günlerinde benim orada olduğunu anlamam için dua etmiyor muydun? Bir gün bile seni anlamadığımda umutsuz olmuyor muydun? Bütün bu hastalıklarının sebebi, kendine ve bana yaşamak zorunda olduğun bu hayat değil miydi?
Biraz kendi içime döndüm, beni şuan nasıl gördüğünü düşündüm. Koskoca güzel hayatıma rağmen bir hiçlikle buluşmuştum. Senin gözünde, hafif miydim? Herkese rağmen sende kalmış olmamdan ziyade hayatımdakileri boşvererek bu kapıdan girdiğimi sanmış olabilir miydin? Bunca zamandır seni hala içimde yaşatmış ve hep saklamış olduğumdan ziyade senden kurtulamadığımı sanıp beni küçümsemiş olabilir miydin? Şu halinde, hastalığında dahi hala beni yoksaymayı aklından geçiriyor olabilir miydin?
Sana nasıl olduğunu sormak istedim. Neler hissettiğini, hastane günlerini, geçirdiğin ve geçireceğin süreci öğrenmek. Seni başkalarından duymaktan öyle bıkkınım ki. Bir yandan da bu anın bir hayal olmadığına, beni gerçekten buraya "kabul ettiğine" kendimi inandırmaya çalışmak; yarın senin sesini duyduğumu birilerine söylediğimde buna inanmayacaklarını, yalan söylediğimi veya hayal kurduğumu sanacaklarını unutmamak var içimde. Sen aslında yürekten istediğin ama hep kaçtığın, bana defalarca ümit verip hep yarı yolda bıraktığın için. Bütün bunlar için bile ölmen bir lütuf aslında.
Sıkıldığından bahsettin, gülerek, bütün güzel hemşirelere rağmen ve doktorlara. Gülümsedim, hiç değişmeyişin, hep aynı cümleler ve klasik işte, aynıydın. (Yağmur yağıyor) Bir gitar çıkardın arkandan, bak dedin, yalnızlığımı onunla döküyorum, haydi sen söyle. Buna inanamadım, benden bir şey istediğine. Birileri bu anı kaydetsin istedim, yarın bunu inkar ettiğinde şahitlerim olsun, bir fotoğraf çeksinler, zamanı biraz geri alıp senin teklifini duysunlar istedim, kendim uydurmadığımı herkes bilsin, yalan söylemediğimi, her şeyin her zaman gerçek olduğunu. Bir yandan da bu anı bir nefesimle dahi kırılacak ince bir cammış gibi hissettim. Nefesimi tuttum, anı tuttum, söylenecek çok şeyleri yuttum.
Seni izledim. Ne kadar uzun zaman olmuş. Yakınlığımız ve seni herkesten çok bilişim. Sonra tuttum seni kendi evime götürdüm. Duvarlarıma ellerini sürdün, bütün pürüzleri, her havasında hayalinin dolaştığı bu sana yabancı evi, kendi evinmiş gibi dolandın. Kısa kitaplığımın önünde bir kıyafet gibi tüm o hastalıklı halini soyundun. Hem mutlu hem şaşkın. Üst rafımın seninle dolu olduğuna inanamadın. Çocukluk fotoğrafların, mektupların, sesini sakladığım bir kayıt cihazı, kokun, yürüdüğün toprak, bileğindeki toka, tuttuğun bir dal, vurduğun bir kuş, bir kolye ucu, hiç alınamamış kol düğmelerin, kırdığın ben, sana ait her şeyi burada sakladım. Hatıralarını geri almak istedin. Bunu da şunu da. Bana sormadan. Yarın olsa "benimdi" derdin, biriktiren ben değilmişim gibi. Boşaldı raf "içinden elini çektiğin bir eldiven gibi boşaldı." * Buna izin vermek istemedim. Kendimi kötü hissettim, yok edilmiş, erimiş, kaleleri çoktan fethedilip evinden kovulmuş gibi. Yine yok sayışın, yine kendi hayatın. Varsa yoksa sendin. Anladım. Bir kez daha. Peki dedim, çekilip. Tutup hastalığını giydirdim sana, soldun.
"...Bembeyazdı, beyaz boş bir sayfa;
Dedi böyledir bu işler, sana iyi günler."**
Elif Külah Kuzu
Aralık 2017-Kuşadası
*Nazım Hikmet
**Aylin Aslım
Şarkı önerisi: Nazan Öncel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder