"Sana gelince,
yazıyorsun,
okuyorum.
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa insanın bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum.
Ne yazık.
Ne kadar beraber geçmiş günlerimiz var.
Senin ve benim, en güzel günlerimiz,
Kalbimin kanıyla götüreceğim ebediyete ben o günleri."
Korkmuyorum,
Gemiler yanmış, her yer duman altı.
Bir ayın aydınlattığı karanlıkta her yer,
Denize dalıp bir mercanı avuçluyorum;
Elime bir inci geliyor, bir de kapkaranlık bir kestane.
Karnımda leğen kemiği kıracağını sandığım sancılar hissediyorum,
Durmuyor, nefes alamıyorum.
Kusmak istiyorum, gözüm dönüyor, kemiklerim kırıldı kırılacak.
Beni öldürün diye ağlıyorum,
"ne olur bir şey yapın."
Doğum başlıyor, ya düşerse altımdan fayanslara, hayır beni öldürün,
Kaldırmayın beni, beni götürün,
Dikenli kestane içime giriyor, bağırmak istiyorum, daha çok bağırmak,
kemiklerim kırılıyor;
saçlarım sırılsıklam.
Bacaklarımın tam ortasında, içimde kocaman ağır bir boşluk.
sırtımdan ince bir hortum, yavaşça sakinleşiyorum,
denizin yüzeyinde sırt üstü haldeyim şimdi.
Çekiştiriyorlar beni,
beş kişi, on kişi, yüz kişi, binbeşyüzonaltı kişi, birmilyon kişi.
karnım kesiliyor, kat kat,
yanık kokularıyla yıllarca unutamayacağım ve suçluluk duyacağım kesik.
Oğlum geliyor, canım Demir, dünyanın en güzel bebeği,
Pembe, beyaz, ıslak, şeker kokulu.
Dudakları yanağıma değiyor, sıcacık, canım kadife seslim,
yanaklarımız değince ağlaması hemen geçiyor.
Alıyorlar yanımdan, yine ağlıyor, yine getiriyorlar yanıma, susuyor.
gülüyoruz, bu beni ilk güldürüşündü Demir.
kısa süre sonra ona kavuşuyorum.
Gördünüz mü, nasıl güzel diyorum herkese;
Oğlumu gördünüz mü, dünya güzeli.
Emziriyorum, kanım ona geçiyor, canım ona geçiyor,
saçlarımın ıslaklığı kuruyor, artık başka hiçbir şeyin önemi olmayacakmış gibi,
Eve geliyoruz. sanki evde hep varmış gibi.
Aynı gün, ilk covid vakaları düşüyor ekşi sözlüğe. Kısa süre sonra, evde kimse kalmıyor. Demir'i gören yeryüzünde 20 kişi bile yok. Birden eve kapanıyoruz. Arslan sabah çok erken çıkıp gece geliyor. Biz oğlumla yapayalnızız. Kapımızı çalan yok. Demir kucağımdayken, hava kararmışken otoparka giren arabaları izlediğim, gelsin artık diye ağladığım günlerin sayısını bilmiyorum. Yiyebildiğim tek şey kocaman bir kavanoza koyduğum, yulaflı bir bulamaç, tuvalete girebilmek emzirmeli, banyoya sadece geceleri girebiliyorum. Çocuğum iyi mi, kötü mü bilmiyorum. Memelerimdeki yaraları kimseye gösterip çare bulamıyorum, altını doğru bağlayabiliyor muyum, doğru emiyor mu bilmiyorum.
45. gün rahatlıyoruz. Meme süreleri azalıyor, geceler uzuyor, Arslan bazen evden çalışıyor ve ben artık tuvalete girebiliyorum. 2. ay sonra ilk defa araba sürüyorum, yolda mahsur kalmış bir kedi yavrusunu arabamı trafikte durdurup ağlaya ağlaya yol kenarına taşıyorum, markete gidiyorum ve ilk defa dışarı çıkıp insan görüyorum. Tam 2 ay sonra. 3. ay Demir'i ilk defa kapının önüne indiriyorum, hala yasak ve birileri onu görsün diye heyecandan ölüyorum. aynı ay şehirler açılıyor, ailelerimiz gelip dönüyor. Demir'i benim uydurmadığımı herkes görecek. İnsan görüyorum, 3 ay sonra birileriyle sohbet ediyorum. Arslan 2 hafta gece gelip 2 hafta evden çalışıyor. Demir'i montuma gizleyip dışarıya çıkmaya başlıyorum, polislerden gizlenip, insanlardan hep kaçarak. Havalar düzeliyor, yasaklar azalıyor, 4 buçuk aylıkken Ankara'ya gidiyoruz. İnsan gördüğüm için başım dönüyor. 7 aylıkken ilk defa dışarıda yemek yiyoruz. Ağladığımı hatırlıyorum.
Kilolarım gitmiyor. Çünkü neredeyse hep makarna yiyorum. Karnım tam 10 ay boyunca hala hamile gibi. Öyle ki giydiklerime "garip oldun ya" diyen var. Şey, bir garip gözüktün gözüme. Neden? Bilmem ya bir garip oldun. Bu cümlelere ölüyorum, leğen kemiğim bir daha kırılıyor. Kestaneler batıyor her bir yerime. Sadece 4.5 ay önce doğurdum halbuki..
Demir artık gülüyor, sesleniyor, mutlu olduğunu görüyorum. Erken yürüyor, erken konuşuyor, vakitlerimiz çok güzel geçiyor. Birileri beni kırmazsa ben mutlu bir anneyim, oğlum mutlu oluyor; ama 'garip oldun'lar beni dolduruyor ve ben Demir'e patlıyorum: senin yüzünden böyle oldum, senin yüzünden böyle. Ağlıyorum, gecelerce, bazen gizli, bazen onun yanında, onun yanında, onun yanında. Ona telefon yok, televizyon yok, senin yüzünden ben böyle oldum, beynimde sadece sen varsın!
Normal olan bu değil miydi?
Yemeklerimiz düzene giriyor, Demir kanguruya alışmış. Her şeyi o şekilde yapıyoruz, ev süpürmek, yemek yapmak, çamaşır asmak. Komşularla bahçeye iniyorum, ilk söylediği kelime "ded" yani doruk. 18. ayda cümle kuruyor, şarkılar ezberliyor, espri yapıyor. Ben artık kilo veriyorum. İyi anneliğin fitlikle bir alakası olmadığını kabulleniyorum. 'ben senin gibi olmayacağım, fit bir anne olurum'lar asla asla asla aklımdan çıkmıyor. 2. yaşında hala tam fit olamadığım için psikoloğa gidiyorum. Günlerce ağlıyorum, nefes alamıyorum. Oğluma kızamıyorum Doktor Hanım. Çok yalnızım, yemek yapanım yok. çok yalnız kaldım. kilo aldım. çok yalnızım. yalnız kalmak istiyorum. çok yalnızım.
Beynim artık çıtçıtlarını bağlarken onunla konuşamayacak kadar doldu. Oysa her an onu güldürürdüm. Akşam yemeğini planlayıp aynı anda oğlumu oyalayıp aynı anda benden fazla "empati" kurmamı bekleyen mesajları yazdığım günler nerede? Aynı anda ailevi problemlerimi, aynı anda oğlumun kilo alamayışını, evimi, kendi problemlerimi çözmeye çalıştığım ama bunların hiç görünmediği günler nerede?
18 aylıkken covid oluyoruz. Öldüm sanıyorum ama ölmüyorum. Pozitif olduğum için beni Demir'in yanına almıyorlar. 1 gece arabada, susuz, yalnız ve öksürüklerle mahsur kalıyorum. O arabadan çıkmam yasak. Demir'in saatlerce memesiz ağlamasından sonra onun da pozitif olduğu anlaşılıyor. siren sesleriyle, hastanenin bahçesindeki herkes bize bakarken pandemi koğuşuna giriyoruz. etrafımızda 4 tane bembeyaz adam, etrafımızı yuvarlak yapıp bizi kapatıyor. Demir'i göğsüme sokuyorum, en içime, geldiği yere, ağlayarak. 4 gün hastanede yatıyoruz. Oğlum yaşıyor mu diye bakmak için kolumu bile kaldıramadığım günlerin etkisi aylarca sürüyor. Oğlum bu gece ölür mü? Hastaneden dönüyoruz, yine kimse yok, kalkıp yemeğimizi yapıyorum. Leğen kemiğim yeniden kırılıyor.
Bugün 3 buçuk yaşında. iyi - kötü günlerimiz oluyor. Oldukça mutlu ve hallice sakin.
Benim güzeller güzeli oğlum...
Denizden çıkıyorum. Mercanı yiyorum.
İnci yalanmış,
Kabuğunu denize atıyorum.
Kestanelere alıştım.
Ayaklarımda incecik kumun hissi,
omuzlarımda artık güneşin yakıcı hissi,
uzaklara, çok uzaklara bakıyorum.
Artık burada ne mercan, ne kestane, ne inci.
Denizimde kimselere yer yok artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder