Bir şarkı çalıyor yüz yıllar sonra, bizim hiç gitmediğimiz, bambaşka insanların olduğu bir yerde. Kokusu geliyor olduğum yere. Sen inanmaz mısın seslerin kokuları olduğuna? Şarkıların kutularda saklandığına, en eski fotoğrafların yanında ve inanmaz mısın bazı kokuların ve seslerin yüz yıllarca yaşadığına?
Bir şarkı çalıyor, binlerce kilometre uzaklarda, kalbim onu her zaman olduğu gibi duyuyor, kalbim hızlanıyor, aklıma yine bin beş yüz yıldır olduğu gibi aynı anılar geliyor. Yağmurların gökleri yardığı, benim seni kalbimde yürüttüğüm, büyüttüğüm, sakladığım yollara gidiyorum. Kanımdaki zehir hiç akmıyor, gitmiyor hiçbir zaman. Yarılan göğe boşaltabilsem seni, boşluğa bırakabilsem, karanlıklara gömsem seni, şu sonsuz yağmur kokusuna karıştırsam, yok edebilsem seni artık.
Bir şarkı çalıyor, hep aynı şarkı. Ben bu şarkıyı ne zaman duysam, pencerelerinde sabahladığım günlere gidiyorum. Boş ver yarılan gökleri, boş ver arkama bile bakmadan atladığım uçurumları, boş ver şu yılları, ben bu şarkıda hala sana yaslanıyorum. Zihnimde hala seni ikna etmeye çalışıyorum. Sen ikna olmuyorsun, beni sevmiyorsun bir türlü. Yüzüme bakmıyorsun sonra, adımı bile söylemiyorsun, gözlerimden kaçıyorsun, ben gidiyorsun. Ben yine kalıyorum, şarkı biterken, ah şu kör hevesim, bembeyaz çarşaflardan kalkıp her seferinde aynı cesaretle sana koşuyor.
Bir şarkı çalıyor, içinde o dut ağacının sesi, yanımızdaki ayın, içtiğimiz çayın, ayak seslerin, fotoğrafların, yeni dökülmüş asfaltın, kütüphane yolunun, okul çıkışlarının sesi. Hepsini içime alıyorum, saklıyorum.
Ben bunları o kutulardan nasıl çıkarıp atabilirdim ki...
Bir yerden çok aşağı düştüm...
Önerilen Şarkı: Mabel Matiz; fırtınadayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder