'Ekrem siyah güllerle gelecek Muallaya'*
Sevgili Ayhan,
Biliyorsun, bu hikayeye bir sürü başlangıç yazdım. Akasyaların dalları dolduğunda, erikler çiçeklendiğinde, begonviller balkonlardan taştığında, semizotları siyah tohumlarına durduğunda, zeytinler dallardan uzun çubuklarla vurularak toplandığında, domates kaynatma zamanında, evimin önünde yaprakları sararan tek ağaç döküldüğünde, mazgallara sığmayan sular seller oluşturduğunda, karlar serpiştiğinde, göller donduğunda, geç kalan kış taze çiçeklenmiş ağaçları yeniden vurduğunda, Akasyalar yeniden dolarken ve erikler yeniden çiçeklenirken. Ben bir sürü başlangıç ve son yazdım seni anlatmak için. Yazdım, sildim, yazdım, yırttım, yazdım, attım.
Yarım saat önce seni evine bırakırken muhtemel ilk cümlelerime karar verdim. Elim hala parfümüne karışmış sigara kokuyor. Aklımdaysa kapının önüne geldiğimde 'radyoyu açalım bakalım, bize ne çalacak?' dediğimizde çalan şarkı var. Yıllar önce sen 'bir daha hiç kavuşamayız' sandığında sana söylediğim sözler. Buna gülsek mi ağlasak mı bilemiyoruz. Bizim için olanlara 'rüya mıydı?' diyeceğimiz ilk büyülü an bu değil. Yine de o şarkının denk gelmesi rüya mıydı Ayhan?
Şimdi o yıllardan sonra ben sana 'bir daha hiç kavuşamayız.' dediğimde bana söylediğin kalıplaşmış birkaç söz dışında, tutunacak hiçbir şeyim yok. Koca bir yokluktan kalan bu karanlık denizde çalkalanıp duruyorum. Bazen iyiyim, bazen beni hırçın birine dönüştüren bu halimle uğraşmak zorunda kalıyorum. Bu yaşımda bu yüzümle tanışmak biraz garip. Bana bütün bunları sen mi yaptın gerçekten Ayhan?
Ben şimdi 36 yaşımdayım, sen 39'sun. Seni bahçenin aynasından izlediğimde 16 yaşımdaydım. Geçirdiğimiz 20 yılda birkaç kez düğüm olduk, düğümleri çözdük. O ip koptu, biz yeniden bağladık. Yollar aştık beraber, rüzgarları yuttuk, fırtınaları geçip dalgalarda boğulup yeniden uyandık. Vurgunlar yedik, kollarımızdan olduk. Yağmurlarda ıslanıp güneşte kuruduk. Aynı sabaha uyandığımız bir gecemiz oldu, tek bir gece. Evrildik, bir olduk, döndük, dönüştük. Şimdi yollarımız ayrı, kavşaklarımız bir. Sen ilk sapağa gireceksin, bunu adım gibi biliyorum ama yine de çıkmaz sokaklara çıkarız diye ödüm kopuyor Ayhan.
Çünkü artık seninle her görüşmemizde bir parçamızı daha kaybettiğimizi hissediyorum. Saflığımızı, güzelliğimizi, hikayemizin güzel kısımlarını, senin o güzel gülüşünü, benim her seferinde 'yalan söylüyorsun' dediğim o dudaklarını hafif açıp gülümseyişini, 'bu gülüş çok sahte, bu kadar güzel gülemezsin.' dediğimdeki kahkahanı, parmaklarımı öptüğündeki kalbimin duran halini, sana dair her şeye olan merakımı, sevgini, inancını, o küçük yaşlarımızın hiç gerçekleşmeyen tatlı insancını kaybediyoruz.
Bütün her şey sonra erdiğinde, ışıkları kapatıp ineceksin sahneden biliyorum. Kapının yanındaki düğmeye basıp perdeleri çekeceksin. Oyun bitti Gülce diyeceksin, arkanı dönüp karanlığa akacaksın. Bir gün gideceksin Ayhan, biliyorum. Benden her şeyin intikamını alacaksın. Şimdi zamanı diyeceksin. Demek akasyalar, erikler, zeytinler; al sana solmuş güller diyeceksin, koparılmış begonviller. Ben şimdi seni sönme diye iki elim de yana yana havalarda atıp tutarken, ben seni erime diye güneşlerden korurken, ben seni solma diye sularda saklarken sen Oyun bitti Gülce diyeceksin. Filmler, oyunlar böyle biter. Al sana yeşil mi yeşil bir yaprak, senden bile yeşil. Sana karanlık bir orman. Defalarca düşmen için.
Elif Külah Kuzu
İzmir-24'
01.28
*Selim İleri-Yalnız Evler Soğuk Olur
Önerilen şarkı: Can Kazaz-27
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder