O araştırmayı yapmak için beni neden seçtiklerini bilmiyorum ancak şuan oraya gitmek için bu trendeyim. Uçak yolculuğunu kendimi bildim bileli sevemiyorum, bu elimde olan bir şey değil. Bu yolculuğun kaç günümü alacağını hesaplamadan düştüm yola. Bir de bir ömrü başlatacağını bilmeden tabi.
Bu bölgeye bu kadar kişinin gideceğini hiç düşünmemiştim. Tren tıklım tıklımdı.Yanıma uzun boylu benim yaşlarımda genç bir çocuk oturdu. Kafamı kaldırıp bakmaya utandım. Çantamdan kitabımı çıkardım. Yıllar önce okuduğum bir kitabı bir şehri terk ederken tekrar okumayı tercih etmiş ve el çantama bu kitabı koymuştum. Şimdi yeniden sevdiğim yerlerin altını çizecektim. Bu yeni altı çizili yerler, yeni yaşlarımın bana bıraktıklarıydı.
Kendimi kitaba bıraktım. Bazen kalemime, bazen otsuz sapsarı alanlara. Buralarda soykırımların, katliamların, tecavüzlerin henüz yeni bittiğini, etkilerinin sürdüğünü biliyorum. Zaten görevimle ilgili bilgilendirildiğimde de geniş çaplı bir araştırma yapmıştım. Bu yüzden gözlerim birazda nemliyken gördüm üzerinde nelerin yaşandığını bilemediğim o alanları.
Neye dalmıştım neyi düşünmüştüm bilmiyorum. Senin sesinle irkildim:
"Trenlerde ve otobüslerde kitapların altını çizmek hala çok zor değil mi?"
"Aynı mahallede büyüdük seninle. Çocukluğumuz top oynamayı öğretmelerinle, saçımı çekip kaçmalarınla, kızların içinde yanına gelmemle geçti. İki şeritli bir yolun ayırdığı iki ayrı balkonda izledik birbirimizi. O ilk gençlikte düştük birbirimizin içine, düşüne. O yaşlarımızı da uzunca bir süre beraber geçirdik.
Babanın olmayışı mı senin kendi içindeki şeyler mi seni başka şeylere itiyordu bilmiyorum ama bir şeyler ters gidiyordu hayatında. Büyümeye başladıkça evden uzaklaştırdın kendini. Günlerce gelmediğin bile oluyordu. Sonra bir gün gittin ve hiç gelmedin.
Annene sordum seni. Kafasını eğdi ve uzun zaman cevap vermedi. Çayının bittiğini ve başka bir şey de ikram edemeyeceğini söyleyip beni kibarca evden gönderdi. Öğrenmek istediğim şeyleri bir kaç kere daha sordum. Her seferinde beni oyalayınca vazgeçtim. Üniversite hayatımı sordu bazen, bazen havaların soğuduğundan bahsetti. Çoğu zaman sordu. Ben de ziyaretleri senede bir kereye indirdim.
Sen gittikten sonra annen üşümediği günlerin çoğunu balkonda geçiriyordu. Bir şeyleri izlemek için değil, nedenini bilmiyorum. Eline yünlerini ve şişlerini alır sabahtan akşama kadar örgü örerdi. Saçlarını o günlerden sonra hiç boyamadı. Babandan kalan maaş ve babasından kalan bu ev ona yetiyordu herhalde. Zamanında seni okutmaya çalışmaya da yetmişti. Peki sen okumuş muydun? Bunun için mi gitmiştin?
Bir kaç yıl sonra bende seni daha az hatırlamaya başladım. Ama annen orada oturdukça şu bizim köşeyi dönen birilerini görünce istemsiz olarak seni düşündüm. Sonraları o da geçti.
Bir sabah sizin balkon temiz çamaşır doluydu. Çarşaflar, battaniyeler, yastık kılıfları. Bir hafta boyunca bir temizliktir sürüp gitti. Annen daha az balkona çıktı o hafta. En son saçlarını boyadı ve onu balkondan aşağı bakarken gördüm.
O gün öğleden sonra 3 tane siyah, birer tane de kırmızı, gri, beyaz araba geldi sizin evin önüne. Siyah ve büyük olanda gülmeyen süslü bir gelin gördüm. Sonra sen indin. Yan arabadan küçüklüğünü bildiğim ve şimdilerde büyümüş olan dayının oğlu indi. Anneni almak için yukarı çıkmadın, annen aşağı indi. Bütün o misafir temizliği...
Telsiz, duvaksız öylece gittiniz.
Sizin zengin gelinin ailesi bizim yukardaki ana yolda beklemişler sizi.
Mahalleye girmek istememişler.
Annen sevinmişti, yüzünden belliydi. Gelini olunca sık sık geleceğinizi düşünmüştür eminim. Belki torunlar, belki evde insan sesleri..
Annen eve geri geldi."
Cümleni kurduktan sonra bana gülümsedin.
"Kitabının altını çizmesen seni asla fark etmezdim."
Kitabımı sana gösterip hatırlayıp hatırlamadığını sordum. Hatırlıyorum dedin. Ben sana inanmadım.
"Zengin gelin mahalle çocuğundan çabuk vazgeçti." dedin biraz konuştuktan sonra. Mahalleye neden gelmediğini sordum. Annen gibi yaptın. Onu çok yalnız bıraktığını söyledim.
" herkes yalnızlığını kendi yaratır, kendi hak eder." dedin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder