25 Kasım 2012 Pazar

Dünya'nın şarkısı

2010-2011-2012

Bir belgesel tadında Dünya:

1


'Şarkı yazmak istiyorum Elif.
 Rüyasız, hülyasız, nefretsiz, gözyaşısız bir şarkı. 
Elif ben nasıl kaldıracağım bu nefreti?'

kaldıramayacak. 
Biliyorum çünkü hiç bu kadar nefret etmemişti kimseden. Önceden her şeyi affetmişti ama bu ne sevdiğiydi, ne dostu, ne kimsesi. Bir çok şeyiydi çünkü: hepsiydi; sevdiği, dostu, her şeyi. Ne onu sevebilmişti, ne ondan vazgeçebilmişti. 

Dünya bazı geceler onunla kalmamı isterdi. Onunla aynı odada uyumak istemezdim çünkü o sayıklamaları, gece uyandırıp 'Elif ben yine rüya gördüm, gözümün önündeydiler.'' demeleri beni yorgun ve üzgün düşürürdü. Bir gün yine ziyaretine gittiğimde elinde makas saçlarına dalmak üzereyken son anda girdim odaya. biraz geç kalmıştım ama yinede yarısını kurtarabilmiştim . ' o isterdi ,o istediği için uzatmadım tabi ki ama severdi. bu saçların içinde yaşadı o ' demişti. 'Elif. O'nun o hep kendini bilmiş hali vardı,okuyorsun da ne oluyor,yazıyorsunda ne oluyor derdi bana elif.' 

yazıyordu,çok güzel yazıyordu. bir sürü insanın dili oluyordu. ancak bu ara yazdıkları hep aynıydı.Hep sert bir cinayet ve ya tecavüz tadında, kadınların uzuvlarını nesnelere, kullanışlı bir şeylere benzetişler. Bazen kendi adıyla hikayeler uyduruyor,bazen de kendi hikayesine başka isimler buluyordu.kalemi acıydı çoğu zaman ama hiç son zamanlardaki gibi acı olmamıştı.
bir gün onu yine ziyarete gittiğimde bir kaç gündür evde olmadığını öğrendim. Nereye gittiği hakkında bilgisi yoktu kimsenin. 'Dönebilirim' demişti. Nereye giderse gitsin o nefretten kurtulamayacağını anlayamayacak kadar dönmüştü gözü belli ki. odasında eşyalarım olduğunu söyleyip defterlerinin olduğu dolabı açtım. son yazdıklarını okudum. ölümle yaşam arasında kaldığını belli eden apaçık cümleleri vardı. ama yine son noktayı koymayı ihmal etmemişti. bu defteri de bitirirken yine aynı sevdiği cümleleri kurmuştu

''Ve ben karanlığında şehrin, bir masalın içine düş'tüm.Uyanmamak üzere...

"Düşsel cenazelerin yasını tutuyorum;
Gömdük.El oğlunun biriydi. "

anladım ki gidişi ne sevdiğinden ne dostundan olmuştu. tek gidiş kendisindendi.

2

Dünya rüyasız,hülyasız bir şarkı yazdı şimdi. yeniden döndü evine.
'hani bir insan rahatlar ve huzur dolar ya öyleyim şimdi. içimdeki tek sıkıntım beni yazdıracak malzememin bir anda uçup gitmesi. affedilemeyecek olanın affedilmesi. hani kendi ruh sağlığını tehlikeye atıp da karşındakini dinlemek var ya; işte bu öncelik dünyanın en zor işi değilse bende kendim değilimdir. duyacaklarının seni öldüreceğini bilirsin ama dinlersin yinede;ya da söyleyeceklerini kendine bile daha itiraf edemediğin şeyler olduğunu bile bile söylersin.onu dinlemek de zordur, ona anlatmakta. işin iki ucu da acıya dokunur.
gördüm gözlerini dedim. kimse göremezdi ben gördüm. bu gece,rüyamda. bir dağın tepesinde,gecenin sayamayacağım kadar kör vakti,eskiliğinden 1 metre öteye zor giden bir arabanın içinde gördüm. zordu bildiğim tüm iyi sıfatları kullanmamaya dikkat ederek hakaret etmek.ya da daha zordu sabah kalktığımda gerçekle rüyayı ayırt etmek.
beni görebileceği,beni anlayabileceği tek yer var.oraya gidiyorum bazen. bu aralar hep oralardaydım, hatamın farkındaydım.bana kızsın bağırsın istedim. yaramaz kız olursam beni toplamaya gelir dedim.dilimin şeklini bile değiştirmedim mi, o kalemime aldıklarım, hele kimseye okutmadıklarım daha beter. bir insan nasıl kaldırabilir,hayır tekrar okumayı nasıl göze alabilirsin? yaptım işte Elif. herşeyi kendimden başka yaptım.'
sonra defterini aldı eline. günün noktasını koymuştur elbet.

gözlerini kapatıp kötü rüyalara veda edişini mutlu rüyalarla kutladı Dünya.

 ne sayıkladı bu gece,ne uyandırdı beni. üçümüzde harika bir gece geçirdik ama o uyumadan defterini açtım. son cümlesini okudum.

''Biliyor musun, ne kadar uzak olsak da öylesine yakınım ki sana. 
Ve öylesine uzak ki tüm alışılmışlara.
 Sadece sen varken kendime gelebilişime; içimdeki uçurumları dize getirişine öylesine hayranım ki.''

3

'eğer bir insan ,gece rüyasında bütün hayatını, bütün geçmişini görürse, uyandığında gözlerinin altı mosmor olurmuş ve söyleyecek tek kelimesi olmazmış,

bunu da öğrenmiş oldum. 

ilk okulumdaki o aptal,ezik günlerimi gördükten sonra birilerinin kucağında en sevdiğim çiçekler varmış gibi davranması mutlu etmişti beni. tabi ki kucağında papatyalarla gelmemiş, gelmezde zaten, öyleymiş gibi davranıp gülmüştük.
 sonra o eskiden yaşadığım ,saçma laf duymaları yaşadım. 
lise binamda oturduğum yerde beni görmeyen 10 yıllık geçmişimin o bitkin konuşmasını dinledim, kalbim kırılana kadar orada oturdum. fark ettiğinde bitkinliğinden kalkamadı yerinden-yine- seslenmekle kaldı ardımdan. sonra yine kucağı papatyalar dolu olana gittim. ilk okulumun merdivenlerinden çıkarken arkada kalıp ellerine anılarımı alanlar -bunlar nedir- diye sorduklarında ben zaten anılarımı anlamamış olduklarını fark ettim.

 önüme döndüğümde papatyalı da gitmişti.'

Dünya'nın şarkısı -u- dönüşü yaparak yeniden rüyalandığından beri papatyalının gelip gidişlerini dinliyorum.dün uzun zamandan sonra hatıra kutu/larını açtı. attığı her şeye pişman oldu önce. turuncu bir tişörtü, bordo-krem poları özlemle andı. ben ona ne diyeceğimi bilemedim yine. uzun çok uzun zamandan sonra gözlerini böyle şiş gördükten sonra ağzımı bile açmadım. bir insanın kederini oturup izlemek çok zor-hele ki benim için çok zor ancak elimden hiçbir şey gelemiyor.

 anılarına boğuluşu,hıçkırıklarla devam ettirişi, sonra o hatıraları binlerce kez olduğu gibi yine bana anlatması bir ömrü ziyan etmeye değer. 

en sevdiği kağıdı çıkardığında gülümsedi. Kendi - sesli okudu bu kez:

''Bağışla,düşe gözyaşı düşürdüm
Kimi kimsesi olmayan mevsimlere
Yırtılmış yapraklarının derdine düşen romana
Sonu mutsuz biten aşklara
Sebep bendim, bağışla..''


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder