Sen hoş geldin, ben hoş buldum...
Dün 2012'nin 11. ayının 10'uydu. Şöyle dendi sosyal medyada:"Tarih bile sıraya dizildi!"
Sadece tarihin sıraya dizilmediğini, benim yepyeni kararlar aldığımı kimseler bilmedi.
Gittiğim bir törenin ardından lisenin son sınıfında ezberleyene kadar okuduğum sonra sahibine geri verdiğim kitabı almak için tam 1 senedir Dost kitapevinin o rafına gidip gidip dönüyorum. Elime alıyor arka sayfalarını okuyor ama içini, 80. sayfasını, o ilk dört cümlesini, Selimi okumaya cesaret edemiyordum.
Ama dün o kitabı almaya da, içimi dökmeye de, aldığım kararları uygulamaya da cesaretim vardı.
Hayatımı sadece tanıdığım insanlarla kısıtlayan o Facebook denen şey ile ilgimi kestim.
Erasmus sınavını kazanamayacağım ise ortada, bir dahaki sene ile ilgili kesin ve net bir isteğim var.
Blogu açıyorum çünkü flickr'ımdaki gibi artık başka insanlara açılmam lazım.
İçinde bulunduğum Dünya bana göre değil.
Bana yeşilce dünya şart...
"O kitabı okumaya neden mi cesaret edemedim?"
Şöyle yazıyordu: "...Kendini de, yeni kimlikler uydurarak, yine adlar değiştirerek,yani adlar takarak.(yazıyordun). Onlar da bu öyküyü -SAYFALARCA!- okusunlar, senin kadar üzülsünler....
Nisan dolardı içeri, ince esinti,sabah kokusu. Yazdıkça arınırdın.
Özgürdün, öyle geliyordu sana. Özgürlüğü duyumsuyordu. HİÇ KİMSE YOK,HEPSİ BİTTİ. Yazmak kaldı geriye. yollarımız ayrıldı. Yeni hırslara, yeni yaşama biçimlerine, yeni ama hayalsiz, ütopyasız konuşmalara uzak duruyordun. Uzaktı onlar sana. Arkadaşlığın bittiğini yazıyordun.
anıları, eşyalarının bir kısmını, kitaplarının bir kısmını bırakıp çıktığın ev; kurtulmuştun. Yeni bir ev yeni bir hayattır diyordun kendi kendine."
Henüz o kısma gelmedim ama şöyle bir şey de ezberlemiştim bu kitapta ve tam bu paragrafın üzerine iyi gidiyordu:Yeni heveslere kapılıp gittin..
Şimdilik böyle...
Artık ben de buralardayım;
Beni iyi okumalar..
Nazan Öncel'den bir şey...
Dün 2012'nin 11. ayının 10'uydu. Şöyle dendi sosyal medyada:"Tarih bile sıraya dizildi!"
Sadece tarihin sıraya dizilmediğini, benim yepyeni kararlar aldığımı kimseler bilmedi.
Gittiğim bir törenin ardından lisenin son sınıfında ezberleyene kadar okuduğum sonra sahibine geri verdiğim kitabı almak için tam 1 senedir Dost kitapevinin o rafına gidip gidip dönüyorum. Elime alıyor arka sayfalarını okuyor ama içini, 80. sayfasını, o ilk dört cümlesini, Selimi okumaya cesaret edemiyordum.
Ama dün o kitabı almaya da, içimi dökmeye de, aldığım kararları uygulamaya da cesaretim vardı.
Hayatımı sadece tanıdığım insanlarla kısıtlayan o Facebook denen şey ile ilgimi kestim.
Erasmus sınavını kazanamayacağım ise ortada, bir dahaki sene ile ilgili kesin ve net bir isteğim var.
Blogu açıyorum çünkü flickr'ımdaki gibi artık başka insanlara açılmam lazım.
İçinde bulunduğum Dünya bana göre değil.
Bana yeşilce dünya şart...
"O kitabı okumaya neden mi cesaret edemedim?"
Şöyle yazıyordu: "...Kendini de, yeni kimlikler uydurarak, yine adlar değiştirerek,yani adlar takarak.(yazıyordun). Onlar da bu öyküyü -SAYFALARCA!- okusunlar, senin kadar üzülsünler....
Nisan dolardı içeri, ince esinti,sabah kokusu. Yazdıkça arınırdın.
Özgürdün, öyle geliyordu sana. Özgürlüğü duyumsuyordu. HİÇ KİMSE YOK,HEPSİ BİTTİ. Yazmak kaldı geriye. yollarımız ayrıldı. Yeni hırslara, yeni yaşama biçimlerine, yeni ama hayalsiz, ütopyasız konuşmalara uzak duruyordun. Uzaktı onlar sana. Arkadaşlığın bittiğini yazıyordun.
anıları, eşyalarının bir kısmını, kitaplarının bir kısmını bırakıp çıktığın ev; kurtulmuştun. Yeni bir ev yeni bir hayattır diyordun kendi kendine."
Henüz o kısma gelmedim ama şöyle bir şey de ezberlemiştim bu kitapta ve tam bu paragrafın üzerine iyi gidiyordu:Yeni heveslere kapılıp gittin..
Şimdilik böyle...
Artık ben de buralardayım;
Beni iyi okumalar..
Nazan Öncel'den bir şey...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder