Sonbahar mıydı, 1900'lerin ortası. " Sonbaharın ilk yağmuru" demişti. Sonbaharın ilk yağmurunda mı başlamıştı her şeyi? O gizli kutunun içini doldurma fikri o gün mü aklına gelmişti?
"Kendime aşık erkekler" diye not düşmüştü listenin başına. Kırk tane erkek ismi. İçinde ne Andre Triolet'in ismi ne de Louis Aragon'un ismi vardı. Başkaları vardı; belki Vladimir Mayakovsky belki Viktor Şklovskiy. Ne esmerleri ne süt beyazı tenlileri yazmıştı listeye. Dile kolay kırk adet erkek ismi.
Hayır bunları asla dedikodu amaçlı anlatmıyorum, aksine ona hayran oluşumdan kaynaklanıyor.
Neydi onu vazgeçilmez kılan?
Karşılıklı masadaydılar. Louis'de siyah bir takım, ayaklarında makosenleri. Henüz sadece şakakları açılmış, yaşı otuz. Elsa daha bir yaş daha olgun üstelik mutsuz bir evlilik geçirmiş ama yeşil gözleri hala parlak, saçları deniz dalgası. Ak elleri belki su yeşili şapkasını düzeltiyor, halbuki amaç erkeğe bileğini göstermek ya da Louis yanındakine gülümsüyor, amaç Elsa'yı fethetmek.
İlk aşk karşılıklı iki masada başlamış. Louis için, oysa Elsa'nın kendine aşık kırk erkeği...
Kırk iki yıllık evlilik, ilki sonbahar yağmurunda yazılmış kırk aşık adam ismi. Her yıla bir ihanet. Halbuki Aragon tarafından her yıla bin eser, bin şiir, milyon söz. Güzelce anlatış : Elsa'nın odası. Unutmamış üçüncü tekil şahsı, içine doğuvermiş Elsa'nın gözündeki bir (Louis'e) yabancı.
Hayır bunları asla dedikodu amaçlı anlatmıyorum, aksine ona hayran oluşumdan kaynaklanıyor.
Yetmiş dört yıllık bir hayat, kırk iki yılı Aragon'la aynı odada geçmiş. kırk mektubun saklandığı kutu, yetmiş dört yaşındaki Elsa'nın kalp krizinden sonra keşfedilmiş.
"400 yıllık aşklar" denmiş, aragon'un dilinden çıkıvermiş. Birde
"Mutlu aşk yoktur" düşüvermiş...
Elif Külah- Temmuz 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder