Bilmediğim bir numaranın aradığı telefonumu kapatır kapatmaz verilen adrese koştum. Henüz evime dönmemiştim ve gereken yere çok yakındım. Yerler henüz dinmiş yağmurdan dolayı ıslaktı. Akşamın bu geç saatinde, sokak lambasının ışığı su damlalarıyla birlikte kırılıyor ve gözüme yanıltıcı ve yorucu ışık oyunları yapıyordu. Yolumda ilerlerken o tanımadığım sesin bana yalan söylemiş olmasını diledim ama onu gerçekten anlatıldığı halde görünce her şeyin gerçek olduğunu anladım.
Ne bağırıyordu, ne ağlıyordu acısından. Başı vücudunun yanına düşmüştü, yanağına yatıyordu yani. Başta ne olduğunu anlayamamış ve onu kaldırmak istemiştim ama yaklaşınca sırtının en yukarısının ve boynunun en altının birleşme yerinde yaklaşık 5 cm luzunluğunda, avucum kadar parçalanmış et ve 1-2 disk omur gördüm. Parçalanan ve delinen sırtından oluk oluk kan akıyordu. Ona hissettiğim acıma duygusuyla, ağrıyı hissetmemesi için uyumasını istedim. Zaten o da uyumak üzereydi... Bunun onun sonu olacağını cümle alem biliyordu, üşürdü çünkü. Daha önce duymadığım o ses benim başıma dikilmişti:
" Biz onu ayakta tutacak bir konuşma yapamadık. Siz en yakını olmalısınız."
Onu konuşturmamalıydım. Bu kazanın ne olduğunu bana daha sonra anlatabilirdi. Peki onu nasıl uykusundan kaçıracaktım?
" Çocukluğumuzu hatırlıyor musun? Yeşil bir bisikletimiz vardı. suyumuzu ve bisküvilerimizi alıp evin karşısına pikniğe giderdik seninle. Evin içinde pek ciddiye alınmadığın için o an o kadar mutlu olurdun ki, bir evin reisi sanardın kendini."
Gözlerini bana dikmişti artık, boynunu asla oynatmadan. Ben de fazla zorlanmasın diye ıslak ve kanlı yere, onun yanına uzanmıştım.
"hatırlarsın ya, şu mutfakta olanları hiç unutmuyorum. 'boşanmak ne demek anne?' diye sormuştun. Ben o sorundan biraz önce söylenenlere değil de senin söylediklerine ağlamıştım en çok. Oysa ben de o soruyu tamamen bilecek yaşta değildim. Biz seninle o gün büyüdük."
"Sonra ne zaman böyle olduk seninle, iki yabancı gibi hani? Hislerimizi neden gizledik gözyaşımızı da mutluluklarımızı da. Doğum günlerimizi neden hatırlamaz olduk ve neden bağırdık birbirimize en küçük şeylerde bile? "
Yüzünde hiç hareket yoktu. Ben anlattıkça gülümsemiyordu, ağlıyordu daha çok. Gözlerini kırpmadı desem yeriydi.
Gözleri!
Ellerindeki soğukluğu, kan kaybı sanmıştım! uyutmamıştım oysa onu! topu topu 5 dakikaydı hepsi! Kimsenin bir insanın bile geçmediği o kaza-sokağında ambulans gelene kadar yolun tam ortasında geçen bu konuşma sadece 5 dakikaydı!
Bunun 3 dakikası bir gözü kırpmamak için çok uzun bir süre değil mi!
öyleymiş...
Ona son sözlerimi duyup duymadığından bile haberim yok oysa....
Bir şarkım bile var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder